Önceki gün
İstanbul Beyoğlu'ndaki Pera Müzesi'nde, Taç Vakfı'nın
Milli Eğitim Bakanlığı'yla birlikte düzenlediği "Geleceğimiz Gençlere Emanet" başlıklı kompozisyon yarışmasında kazanlara
ödül verilecekti.
Vakıf Başkanı Mimar
Sinan Genim Hoca'nın davetiyle oraya gittim.
Anadolu'dan gelen ilkokul beşinci
sınıf öğrencilerinin neleri başardığını görmek istiyordum.
İstiyordum çünkü bugünlerde garip bir şekilde
referandum sonuçları "ilkokul mezunları" üzerinden yorumlanıyor.
Bu tartışmayı sürdürenler, yüzde 42 hayır oyu verenlerin üniversiteli, yüksek gelirli ve çağdaş olduğuna özel vurgu yapıyor.
Peki, neden? Dedikleri şu: Halkın yüzde 58'i neye
evet dediğini bilmiyor.
Doğrusu bu elitçi yaklaşımın elle tutulur bir yanı yok ama şunu söylemekte yarar var; yüzde 58, büyük çoğunlukla vesayetçi,
yasakçı devlet karşısında
özgürlük ihtiyacı olanlardan oluşuyor.
Aynı kitle, 1977'de "Bu düzen değişecek" diyen Ecevit'e oy vermişti. Tam tersi
Güney Afrika'da ise yıllarca yüksek eğitimli ve gelirli beyazlar apartheid politikasına
destek verdi... Bu örnekleri uzatmak mümkün... Ama bence bu tartışmalara en güzel yanıtı yine Anadolu veriyor.
Taç Vakfı, Anadolu'nun 56 ilinden gelen 591 kompozisyondan seçmeleri bir kitapta topladı.
Sözü o kitaba
imza atan ilkokul 5'inci sınıf çocuklarına bırakıyorum.
Sakine Şişman,
Giresun Çavuşlu İlköğretim Okulu'ndan. Hınıç Köprüsü'nün
Venedik, Ceneviz ve Selçuklulara uzanan tarihine değinen
küçük Sakine feryadını şöyle dile getiriyor:
"Kısaca Giresun'un Çavuşlu Deresi havzası bizzat tarihtir. Güzellik anıtıdır. Böyle tabiatı kirleten insanlarımız da var. Bunu yazarken utanıyorum ama yazmalıyım. Derenin kenarında pet
şişe, otomobil lastikleri,
piknik çöpleri birikiyor.
Bir de Giresun'un çöp depolama sorunu çözülsün diye nereyi seçtiler
dersiniz? Hınıç Köprüsü'nün 50 metre yakınında bulunan taş ocağını! Bu vadinin göbeği çöp depolama yeri olarak planlanıyor. Yüzlerce kamyon çöp, tarih,
doğa kokan vadinin kalbine dökülecek. 'İmdat' diye haykırsam sesimi Taç Vakfı'na duyurur muyum?"
Arjin Keskin,
Hakkâri Konur Köyü Dereyanı Mezrası İlköğretim Okulu'ndan.
Hakkârili Arjin, "Doğa Güzelliğinin Önemi" başlıklı yazısında ince ince nelerin
ihmal edildiğini anlatıyor:
"Yılın 7-8 ayında ayrı bir dünyadaymış gibi yaşamaktayız. Ama bu yüzden doğamıza sitem etmiyoruz. Dağlarımızdan şikâyetçi değiliz. Dağlarımız, derelerimiz, ormanlarımız, otlaklarımız, çeşmelerimiz ve çeşitliliğimiz yaşamımızın kaynağıdır. Bunların yaşamsal değerlerinin farkındayız. Bu güzelliklerin, değerlerin ve çeşitliliğin yazılması, konuşulması, çizilmesi veya şiirleştirilmesi adına bugünlere kadar hiçbir şeyin yapılmadığının da farkındayız. Bizler özellikle bunun için sitem etmekteyiz."
Ebubekir
Polat,
Afyonkarahisar Miralay Reşatbey İlköğretim Okulu'ndan.
Yunus Emre heykelinin bugünün Türkiye'sine nasıl bir
mesaj verdiği ancak bu kadar güzel anlatılabilir:
"Okuldan eve dönüş yolumdaki o Yunus Emre Anıtı beni bir hayli etkiler. Şehrin göbeğine kurulmuş, sanki bu şehrin sahibiymiş gibi gelir bana. Oradan öyle sessizce insanları izlemekte sanki...
Sevgi insanı Yunus Emre ne kadar da ayıplıyor ne kadar da hayretler içinde izliyordur bizi kim bilir. İnsanların birbirine olan nezaketsizliklerini, sevgisizliklerini, tahammülsüzlüklerini ne kadar da ayıplıyordur. Oysa o kurulduğu yerden şöyle seslenmekte
halka:
"Gelin tanış olalım, işin kolayını tutalım. Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz..." Biz seni bekliyoruz. Haydi gel çok ihtiyacımız var senin sevgi dolu yakarışlarına."
İlkokul 5'inci sınıf çocuklarına ait bu satırlar, acaba
siyaset arenasında ve tv ekranlarında "cahil halk" tartışması yapan koca koca adamlara bir ders olur mu dersiniz?