Mayını kimin patlattığının ne önemi kaldı?


Hakkâri’de dokuz köylünün ölümüne neden olan mayın konusundaki belirsizlik ve tartışma sürüyor. Herkes durduğu yere göre bir yorumda bulunuyor. BDP’lilere göre mayının sorumlusu ‘devlet içindeki güçler’ ya da daha alışılmış bir ifadeyle ‘derin devlet.’ Devletin ve medyanın ağırlıklı kısmı ise mayının PKK içinden bir güç tarafından patlatıldığını savunuyor. Her iki seçenek de mümkün. Bugüne kadar patlayan mayınların, bombaların, silahlı saldırıların, infazların bir dökümünü çıkarırsanız, her iki tarafın da bu tarz birçok olaya imza atmış olduğunu görürsünüz. Savaşın temizi olmaz. Her savaş ve şiddet ortamı,kendine göre karmaşık ve çözülmesi zor bir kirli ilişkiler ağı yaratır. Bu tür kaotik koşullarda, neyin kimin tarafından, hangi amaçla yapıldığını tespit etmek kolay değildir, analiz gerektirir. *** Üniversiteli gençler 10 sene önce Kürtçe için ‘seçmeli ders’ talebinde bulunmuşlar ve ağır bir şekilde baskı altına alınmışlardı. Şimdi ise Kürtlerin çok daha ileri bir taleple ortaya çıktıklarını görüyoruz... BDP, bölgede Kürtçe eğitim konusunda Milli Eğitim düzeyinde hiçbir adım atılmamasını protesto için eğitimi bir süreliğine boykot edeceğini açıkladı. Daha şimdiden çok büyük tartışmalara yol açan bu boykotun ülke gündeminde uzun vadede de geniş yer kaplayacağı açık. Kürtlerin anadil ve kimlik talepleri konusunda ‘Beyaz Türk kamuoyu’nun soğukkanlı bir algı oluşturamadığını yıllardır gözlemliyoruz. Yıllardır bu konuda yazan birisi olarak, karşılaştığım tepkileri sıralasam bir ‘absürd mizah şaheseri’ olur. Beyaz Türk kamuoyunun, bu son boykot eylemiyle birlikte, daha da sert ve anlayışsız bir tutum içine girdiğini gözlemlediğimi de belirtmem gerekiyor. ‘Beyaz Türkler’in bu boykota olan tepkilerinin çeşitli nedenleri olabilse de, temel neden, kültürel farklılıklar konusundaki tahammülsüzlük. ‘Beyaz Türk kamuoyu’nun ve ‘statüko’nun insan hakları, demokrasi, kültürel farklılıklar gibi konulardaki irrasyonel tutumları, boykotu hazırlayan temel dinamiklerden biri. Boykotun zamanlaması, uygulanma biçimi, boykotu organize edenlerin tavır ve üslubu vb. konular üzerine elbette ki çeşitli tartışmalar yapılabilir. Temel olan şudur: Kürtlerin ana dile ilişkin talepleri haklı taleplerdir. Şiddet yoluyla bastırılmaları mümkün değildir. Onların arka planındaki ciddi toplumsal iradeyi görmezden gelmek, bu ülkeyi sağlıklı bir yere götürmez. *** Kürt sorununda gelinen yeni aşamanın siyasi-toplumsal analizini doğru yapabilmek çok önemli. Kürtlerin önemli bir çoğunluğu artık bir siyasi topluluk olarak hareket ediyor. Kimlik hakları konusunda evrensel standartlara ulaşılana kadar da bu davranış biçimlerini sürdürecekler. Kürtlerin kültürel talepleri, daha önceki dönemlerdekinden daha da ağırlıklı bir siyasi boyut kazanmış durumda. Kürtlerde değişimler gözlemlenirken, ‘Beyaz Türk’ kamuoyunun bakış açısı değişmiyor. ‘Beyaz Türk’ kamouyunda,Kürtlerin her türlü hakka, olanağa vb. fazlasıyla sahip oldukları, hatta belki Türklerden daha iyi bir durumda oldukları şeklindeki kemikleşmiş önyargı bir türlü kırılmıyor. Kürt kimliğine ilişkin en ölçülü ifadelerin bile ‘Beyaz Türkler’ tarafından hazmedilemediğini görüyorum. Kurduğum en sakin cümlelerin bile klavye başındaki bazı parmaklarda hakaret etme arzusu uyandırdığını hissediyorum. ‘Beyaz Türkler’, yıllarca Kürtlerin, Kürtçeyi unutmaları, konuşmamaları için bu ülkede baskı yapıldığını görmek istemiyorlar. Ders kitapları bunları yazmaz. Ancak bugünlerde yayımlanan ve devlet arşivlerinde yer alan bazı belgeleri incelerseniz, devletin en üst kurumlarında ‘Kürtçeyi yasaklamak’ amacıyla ne gibi yollara başvurulduğunu görebilirsiniz.“Kürtler bizden bile daha geniş olanaklara ve haklara sahipler, bu boykotun ne âlemi var şimdi” diyen ‘Beyaz Türkler’e, daha birkaç ay öncesine kadar cezaevlerindeki tutuklu ve mahkûmların aileleri ile Kürtçe konuşamadıklarını hatırlatmakta yarar görüyorum. *** Diyarbakır Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı, sevgili arkadaşım Raif Türk’ün söylediği gibi, çözümü geciktirmek, çözümü güçleştirecek bir etki yapıyor. Daha kolay anlaşılabilecek taleplerin reddedilmesi, talep çıtasını yükseltiyor. Üniversiteli gençler, Kürtçeyi seçmeli ders olarak isteyen dilekçeler vermişler, bu dilekçeler yüzünden Kürt gençleri okullardan atılmış, hapislere tıkılmışlardı. Şimdi çok daha ileri düzeyde bir talep olan anadilde eğitim talebi gündeme gelmiş durumda. ‘Eğitim boykotu’nu, bu arkaplanı ve geçmişi unutmadan incelemek gerekiyor. Medyanın büyük ağırlığı, Kürtlerin kimlik talepleri konusunda gereken sağduyudan uzak bir çizgi izlemeye devam ediyor. Beyaz Türk kamuoyunun ana dil talepleri konusundaki anlayışsızlığı için sadece medyayı suçlamak doğru olmaz, ama medyanın da önemli bir sorumluluğunun olduğu açık. Herkesin Kürtlerden gelmekte olan ve bundan sonra da gelecek olan kültürel talepler hakkında kendi doğrularına göre çeşitli değerlendirmeler yapma hakkı var. Ama ‘içe sindirilemeyen kültürel talep’lere silah ve şiddetle karşılık vermeye eğilim gösteren anlayış, hiçbir şekilde kabul edilemez. İhtiyacımız, silah ve şiddet değil, diyalog ve tartışma.
<< Önceki Haber Mayını kimin patlattığının ne önemi kaldı? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER