PKK'nın 15 Ağustos'ta ilan ettiği "
eylemsizlik hali"nin süresi yarın doluyor. Bunun anlamını artık hepimiz biliyoruz. PKK saldırıları yarın yeniden başlayabilir.
Yani
terör yeniden tırmanabilir. İşaretler vahim bir tabloyu haber veriyor. Emniyet ve istihbarat birimleri büyük şehirlere ve
sivil hedeflere yönelik PKK'nın terör planları ve hazırlıkları konusunda uyarılarda bulunuyor. Terör gerçekten yeniden başlayacak mı? Üstelik büyük şehirlere ve sivil hedeflere sıçrayacak mı?
Benim bulduğum
cevap maalesef endişe verici. Güçlü bir terör dalgasının kapıda beklediğini ve yarından itibaren ülkemizi kasıp kavuracağını düşünüyorum. Öngörüm, hiçbir istihbarî veriye dayanmıyor. Terör yoğun bir bilgi kirliliği eşliğinde iş görüyor. Somut olaylar arasında kurulan bağlar ve objektif şartların
analizi daha doğru sonuçlar veriyor.
Arefe günü, Hakkari'de 9 PKK'lının öldürülmesi
Güneydoğu bölgemizde BDP'nin uyguladığı boykotun başarı oranını doğrudan belirleyen en başat olay oldu. Bu dokuz PKK'lı kim tarafından öldürülmüş olursa olsun,
referandum sonuçlarını etkilemek için hayatlarını kaybettiler. Ya birileri bu 9 PKK'lıyı boykota katılımı
teşvik ederek hayır oylarını artırmak için öldürdü; ya da doğrudan boykota karşı çıkanları sindirmek için. Sandığa gitmeye niyetlenenler için, ortada duran 9 PKK'lı cesedinden ve devam eden taziyelerden etkili ne olabilir? Üçüncü bir ihtimal bu olayın tam anlamıyla bir ortak yapım olarak gerçekleşmesi. BDP
referandum sonuçları üzerinden caka satmayı bırakmalı. BDP'nin boykot çağrısı
Kürtler arasında değil, terörle iç içe yaşayan Kürtler arasında karşılık buldu.
Referandumdan sonra yine önceki gün Hakkari'de vuku bulan
mayınla 9 sivil vatandaşın hayatını kaybetmesi olayı da, 20
Eylül tarihinin ön hazırlığı olmalı. Bu olay açıkça bir provokasyon. PKK halka yönelik bir eylem yapıp suçu askere atıyor.
Asker çantaları içinde olay yerine yakın bırakılan mayınlar provokasyon kokusunu artırıyor. PKK bu mayın işinin asker tarafından gerçekleştiğine kendi mensuplarını bile ikna edemez. Çünkü bu çapta bir provokasyonu gerçekleştirecek devlet içinde herhangi bir operasyonel birim artık mevcut değil.
Ergenekon davası devam ederken, yüksek rütbelilerin kapıları bile tek tek çalınırken üzerinde
üniforma bulunan hiç kimse böyle bir
cinayet emri veremez, verdiğini varsayalım, yaptıracak adam bulamaz.PKK'nın 31 Mayıs'ta
İskenderun saldırısı ile başlattığı, 15 Ağustos'ta ara verdiği "orta şiddette savaş"ın hedefi, askerî şûra toplantılarını ve referandum hazırlıklarını etkilemekti. Terör bölge halkının direnci ile karşılaştı. Bölge tarihinde ilk defa sivil
toplum örgütleri bir araya gelerek PKK'ya dur çağrısı yaptılar. PKK, kendisi için vazgeçilmez olan kitle desteğini kaybetmemek için eylemlerine ara verdi. Amacı bezdirici bir terör dalgası ile elini güçlendirip devletle pazarlık masasına oturmak. Bu terör dalgası sadece ve sadece "bizi muhatap alın" mesajını içerecek.
Dünya örnekleri etnik terörün demokratik araçlarla çözümünün ilk etapta terörü tırmandırdığını gösteriyor. Daha fazla
demokrasi ve daha fazla
özgürlük ve çözüme yaklaşmak, terör örgütünü, çözülmeyi engellemek ve pazarlık gücünü artırmak için daha fazla teröre sevk ediyor. Ancak bu patlayan şiddet dalgası terör örgütünün de sonunu getiriyor.
Elimizde terörü durduracak tek güç, terörün hedef aldığı kitleler. Haziran ve temmuz aylarında etkili bir şekilde devreye giren sivil toplum örgütleri seslerini daha fazla duyurmalı. BDP'nin okulları boykot etmek gibi sivil itaatsizlik eylemleri, devlet katından sert tepkiler almayı hesaplıyor. Terör, bu tepkilere cevap olarak büyüyecek. Kimse oyuna gelmemeli.
Şiddete bulaşmayan sivil itaatsizlik eylemleri mutlaka şefkatle karşılık görmeli. PKK, referandum boykotu ile kitle desteğini yeniden arkasına aldığını sanıyor. Gelen terör dalgasını durduracak olan neredeyse yegane güç, PKK'nın emin olduğu bu kitleler. Eğer Kürtler şiddet istemediklerini gösterebilirlerse PKK silahları susturmak zorunda kalacak. Benimkisi bir tahmin değil, bir analiz. Şiddeti öngören ve önlemeye çalışan bir analiz.