Önceki gün
Hakkâri’ye 35 kilometre mesafedeki
Geçitli Köyü’nün çıkışında köy minibüsüne yönelik
mayınlı bir saldırı gerçekleştirildi.
Saldırıda dokuz
köylü öldü, biri bebek dört çocuk yaralandı. Olay yerinde TSK’ya ait
patlayıcı düzenek bulduklarını öne süren köylüler, askerlerle tartıştı.
Askerler havaya ateş açtı.
Olayla ilgili spekülasyonlar da o çantaların neden orada bırakıldığı ve kime ait olduğu üzerine yoğunlaştı. Olayın gelişimi, yapıldığı yer, yapılış şekline bakılırsa olayı
PKK’nın yaptığı izlenimi doğuyor. Bu izlenimi güçlendirecek değişik veriler de var. Örneğin PKK içinde ana karargâhtan kopuk hareket ettiği izlenimi veren ve geçenlerde bir cami imamını
hedef alan grubun bu eylemi yapma olasılığı yüksek. Hatta bu grubun derin PKK olarak adlandırıldığı, ve birtakım derin yerlerle irtibatlı olabileceği de değerlendirmeler arasında. Benim de ilk değerlendirmelerim bu yönde.
Ek olarak Akşam
gazetesi yazarı Özlem Akarsu Çelik Selehattin Demirtaş’ın kendisine “bazı PKK’lıların da bu saldırıda kullanılmış olabileceğini” söylediğini iddia etti. Bu olasılık her zaman mevcut. Zira PKK’nın son dönemlerde yaptığı eylemlere bakıldığında merkezden bağımsız hareket eden grupların var olduğu anlaşılıyor.
Ancak
Sabah gazetesinde yer alan bir bilgi olaya PKK’nın karışıp karışmadığı konusunda kuşkuları arttırıcı cinsten. Önce Sabah’ın haberine bakalım: “Patlamanın ardından olay yerine çok sayıda asker sevk edildi.
Uzman ekipler, bölgede inceleme yaptı. İncelemede, yolun ortasına döşenen patlayıcının metrelerce uzayan
kablo ile bağlandığı ve bu yolla patlatıldığı belirlendi. Bu sırada bir grup köylü, olay yerine yakın bir noktada asker çantaları bulunduğunu öne sürdü.
Çantalardan birinde iki adet mayın, diğerinde ise dürbün ve kasatura vardı. Çantanın üzerinde yazan isim ise Hakkâri Dağ Komando Tugayı idi. Köylüler, patlayıcıların askerlere ait olduğunu, yine olay yerine yakın bir noktada üzerinde MKE yazısı bulunan
havan mermisi ve çok sayıda G3 mermisi bulduklarını savundu. Ancak olay yerinde bulunduğu ileri sürülen iki askerî çantanın da bir provokasyon olduğu Hakkâri Terörle Mücadele Şubesi’nin yaptığı
teknik takipte ortaya çıktı.
Polis tarafından takip edilen KCK üyesi bazı BDP’liler olay bölgesindeki milisleri arayarak provokasyon talimatı verdi. Teknik takibe takılan
telefon görüşmesinde “Bırakılan asker çantasını ön plana çıkarın, provokasyonu sahiplenin!” dendiği öğrenildi. Hakkâri polisi saldırıyı organize eden üç PKK militanının kimliğine de ulaştı. Yapılan tesbitlere göre son Geçitli Köyü’ndeki son saldırıyı, daha önce Hakkâri merkezde
Aziz Tan isimli imamı şehit eden aynı grup gerçekleştirdi. Timin liderliğini ise Serhat kod adlı Ferhat A’nın yaptığı belirtildi.”
Olay bu bilgiyle karmaşık bir hâl alıyor. Şöyle ki: Araştırdığım Emniyet kaynakları Sabah gazetesinde yer alan tesbitlerin Emniyet kaynaklı olmadığını ifade ediyor. Kendilerine de böylesi bilgilerin geldiğini ancak bunların teyide muhtaç bilgiler olduğunun altını çiziyorlar. Yani Sabah gazetesinde kesin bir dille “Hakkâri Terörle Mücadele Şubesi’nin yaptığı teknik takipte ortaya çıktı” denen bilgi doğru değil. Hakkâri polisinin teknik takibinde böylesi bir bilgi YOK. Dolayısıyla Hakkâri Polisi saldırıyı organize eden üç PKK militanının kimliğini tesbit etti. Bu militanlar Hakkâri Merkez’de öldürülen
İmam Aziz Tan’ı öldüren grubun elemanları bilgisi de doğru değil.
Konuyu Sabah gazetesi üzerinden araştırdığımda haberi, İstanbul’da Emniyet muhabirliği yapan
Ufuk Köroğlu’nun yaptığını öğrendim. Köroğlu ile yaptığım görüşmede Emniyet kayıtlarında böyle bir bilginin olmadığını ifade edince “kaynağına güvendiğini, bu bilginin yakında KCK iddianamesinde zaten yer alacağını, kendisinin Emniyet muhabiri olduğunu ancak tek kaynağının Emniyet kaynakları olmadığını ifade etti. Köroğlu ayrıca geçen hafta referandumu izlemek üzere Hakkâri’de olduğunu, tesadüfen patlamanın olduğu beldeyi de gördüğünü ifade etti. O bölgede değişik kaynaklarla konuşma imkânı da bulunduğunu belirtti.” Köroğlu Hakkâri Terörle Mücadele’ye ait bilginin Sabah’ın yazıişlerinde yanlışlıkla yazılmış olabileceğini, kaynağın daha geniş anlamda güvenlik güçleri şeklinde belirtilmesinin daha doğru olabileceğini ifade etti...
Bu durumda ilginç bir durum ortaya çıkıyor. Emniyet’e ait odluğu iddia edilen bilgi ve tesbitler Emniyet’e ait değil. Muhtemelen başka bir kuruma ait tesbitler. O halde o kurum neden Emniyet’in adını hem de çok spesifik bir adres göstererek kullanmak istiyor?
Bunun bir nedeni olabilir. Birincisi o kuruma özellikle bölgede olan güvensizlik nedeniyle Emniyet bir perde olarak kullanılıyor ve Emniyet, Psikolojik Harekât unsurunun bir parçası haline getiriliyor. Özellikle son dönemde bölgede olan olaylara ilişkin açıklamaları gün geçmeden yanlışlanan kurumlar yerine Emniyet’in adının kullanılması ilk etapta mantıklı görünebilir.
Haberin ayrıca bir de Sabah gazetesinde yer alması önemli. Özellikle
Hürriyet ve Doğan grubu medyasının böylesi haberlerde sicilinin
temiz olmadığı ve bölgede inandırıcılığını yitirdiği için haber Hürriyet ve diğer gazetelerde yer almamış olabilir. Ayrıca Sabah gazetesinin hükümete yakın bir gazete olduğu varsayımından hareketle özellikle bu gazete seçilmiş olabilir. Ayrıca bir tesbit olarak şu bilgiyi paylaşmak durumundayım. Son dönemlerde Sabah ve Yeni
Şafak gazeteleri askerî kaynaklar tarafından önem verilen ve sıkça bilgilendirilen gazeteler. Bu haberi okurken bu arkaplanı da gözönünde bulundurmakta yarar var.
Yine Sabah’ın referans verdiği bir
terör uzmanı şunları ifade ediyor: “
Askerî operasyonlarda çatışma alanında zaman zaman askerî malzemenin kalması çok doğaldır. Burada aynı şey sözkonusu. PKK’lılar çatışma bölgesinde buldukları iki sırt çantasını daha sonra kullanmak için yanlarına almışlar. Bu çanta belki de Gediktepe’de şehit edilen askerlere ait. Yapılan plan her yönüyle dökülüyor. Böyle bir saçmalığa dağdaki
terörist bile inanmaz.”
İfadelerden anladığım kadarıyla bu terör uzmanı da asker kökenli biri. Yani Sabah’ın Emniyet’i kaynak gösterdiği bilgiler de görüşüne başvurduğu uzmanlar da Emniyet kökenli değil. O halde bu haberde Emniyet neden var? PKK’nın yaptığı düşünülen bir eylemi için neden alelacele PH
kampanyasına başlanıyor ve neden Emniyet üzerinden yürütülüyor bu kampanya?