Dünya ikincisi
A Milli Basketbol Takımımız’a dağıtılan ödüllere ses çıkarmayanlar, biz 2002 Dünya Kupası’nda üçüncü olduğumuzda verilen
prim ve ödüller için
Türkiye’yi ayağa kaldırmış hatta kampanyalar açmıştı.
BASKETBOLCU kardeşlerimizin Dünya Şampiyonası’nda gösterdiği başarı her türlü övgüye şayan. Yaşattıkları ile maddi ve manevi her şeyi hak ediyorlar. İşin manevi boyutunu zaten Türk halkı fazlasıyla verdi.
Benim dikkatimi çeken bu işin maddi tarafı. Sakın aldıkları ödülde gözüm olduğunu sanmayın. Tam tersi
helal-i hoş olsun. Sonuna kadar hak ettiler. Ne verilse azdır.
Ben bu hak edilmiş ödüllere gösterilen tepkiye dikkat çekmek istiyorum. Ya da farklılığı. Benzer bir başarıyı biz
futbolda 2002 Dünya Kupası’nda yaptığımızda Türk halkını sokaklara dökmenin hazzını yaşamıştık. Hala o başarının manevi ödülünü alırız. Fakat iş başarıyı maddi ödüllendirmeye geldiğinde Aman Allahım...
Bugün doğrusunu yapıp ses çıkarmayanlar futbol milli
takımına verilmesi düşünülen prim ve ödüller için Türkiye’yi ayağa kaldırmış hatta kampanyalar açmıştı. Alın teriyle hak edilmiş ödüle ortak olma düşüncesiyle yapılan kampanyalardı bunlar. Ayrıntıya fazla girmeyeyim ama herkes mutlaka hatırlar.
Türk halkının en hassas konularına dokunarak demogoji yapılmış ve adeta bu ödüllerin alınmaması için her şey yapılmıştı. Sonucunda istediklerine ulaştılar sayılır. Ama şimdi her şeyin değişmiş olması da güzel bir gelişme. Bunun iki sebebi olabilir:
- Ya Türkiye çok gelişti,
refah seviyesini yukarılara çekti; bu yüzden artık bu rakamlar normal karşılanıyor.
- Ya da birileri futbolculardan fena halde nefret ediyor.
Karar sizin...
İyi ki kötü başladı
GALATASARAY
sezona geçen yıl bıraktığı yerden devam ederek kötü başladı. Hatta bıraktığı yeri
Rijkaard beğenmiş olacak ki,
Galatasaray tarihinin en kötü başlangıçlarından birini yapıp, üstüne
Avrupa’ya
erken veda etme ‘iyiliğini’ yaptı. Evet bence bu iyilik oldu. Neden mi? Görünen o ki, Galatasaray sezona biraz iyi başlasa ve Avrupa’dan elenmese bu
transferler yapılmayacak, çekilen 3 haftalık acı ve ıstırap dört ay boyunca katlanılmaz hale gelecekti. ‘Her şeyde bir hayır vardır’ diye boşuna söylememişler.
Yılmaz Hocam...
KASIMPAŞA-
Karabük maçında tribünde idim. Özellikle o maça gitmek istedim. Birinci sebep eski takımım Karabük’ün durumunu görmek ve oyunu hakkında fikir sahibi olmaktı. İkincisi ise sezon başı bana göre yanlış ve hoş olmayan şekilde
operasyon yapan
Kasımpaşa ve Yılmaz Hoca’nın (
Vural) durumunu anlamak...
Karabük yepyeni bir takım olmasına rağmen ne yaptığını bilen bir
ekip. Ama Emenike’siz işleri çok zor olur. Karabük maç kazandıkça daha iyi olur.
Fakat Kasımpaşa... Önce ilk gördüğümü yazayım... Yılmaz Hoca
ayrılık rüzgarlarının yelkenlerini şişirdiği ‘Yeni Heyecan’ gemisine binmiş. Hocamın kenardaki heyecanını kaybetmiş, durgun ve kopmuş hali er ya da geç bu ayrılığın olacağının sinyali. Yılmaz Hoca eskiden kenardan
oyuncularını heyecanı ve hareketliliği ile motive ederken şimdi Hoca’ya Motivasyon lazım. Kasımpaşa takımının geçen yıl oynadığı oyunu tekrar etmesi çok zor. Takımda hava yok, kalite yok, oyun yok ve gol yok. Sezon başında yapılan operasyonun saha içine etkisinin olumsuz olduğu bariz.
DÖN ARTIK ARDA TURAN
YETENEKLERİ müthiş. Oynadığı zaman durdurulması neredeyse imkansız. O yoksa Galatasaray’ın sahadaki etkinliği çok azalıyor. Ne yaparsa yapsın herkes onu konuşuyor. Geçen sezon yaşadığı sıkıntılar hem ruhuna hem de fiziğine yansıdı. Takımını ne kadar ve içten sevdiğini biliyoruz. Dolayısıyla gelen tepkinin üzerindeki yıkımı bir o kadar büyük oldu.
Bu üzüntü ve kırılganlık ile transfer olmak istemesi kadar
doğal bir durum olamazdı. Ama olmadı. Sıkıntılar azaldı, transfer olmadı. Evet
Arda, artık zamanı geldi. Geçmişi
kapatma ve yeni bir döneme başlama zamanı geldi. Geçmişte yaşanan olumsuzluklara çizgi çekmenin zamanı geldi. Hatta geçmişle arana
duvar örmenin zamanı geldi.
Duvar ör ki, geçmişte yaşananlar seni aşağıya çekemesin.
Duvar ör ki,
kariyer planlamanı kendin yapabilesin.
Duvar ör ki, futbol zevkimizi tatmin edebileceğimiz maçlar seyredelim.
Duvar ör ki, Avrupa Şampiyonası’na gitme şansımızı artıralım.
Duvar ör ki, başkan Adnan
Polat Seyrantepe Stadı’na Efsane Başkan olarak çıkabilsin.
Duvar ör ki, Rijkaard prestijini ve kredisini geri kazanabilsin.
Duvar ör ki, Galatasaray
şampiyonluk yarışında var olabilsin.
Arda sadece Galatasaray için değil aynı zamanda
milli takım ve
ülke futbolunun geleceği açısından önemli bir oyuncu. Hiç abartmıyorum yurtdışında futbolumuzun imajını bile değiştirebilecek kadar önemli bir figürdür Arda.
Neydi, ne oldu?
G.SARAY, bir zamanlar bırakın Türkiye’yi, Avrupa’yı titreten takımdı. Ama bir zamanlar....
Galatasaray son yıllarda futbol olarak hep geri gidiyor. Bize de karşılaştırmak düşüyor:
Rakip alan takımıydı, şimdi orta saha takımı.
Her maç en az 5 net pozisyonu vardı, şimdi kaleye gidemiyor.
Pres yapıp rakibi bozardı, şimdi taraftarı bozuyor.
Avrupa’da ismi yeterdi, şimdi cismi bile yetmiyor.
10 kişi kalsa bile maç kazanırdı, şimdi 10 kişi kalan rakibe zorlanıyor.
Para olmasa bile ruhu ile oynardı, şimdi ruhu satın almaya çalışıyor.
Galatasaray’ın bu düştüğü duruma üzülmemek elde değil. Ama bir şeyler kökten değişip düzelecekse bunları da yaşamak lazım.
Ligin rengi
HAFTALAR ilerledikçe takımlarımız da bize fikir vermeye başladı. Birkaç hafta sonra daha net şekilide ifade edebileceğiz ama ben fikrimi şimdiden yazayım.
- BEŞİKTAŞ: En
çekici.
- TRABZONSPOR: En tempolu.
- BURSASPOR: En sistemli.
- GALATASARAY: En belirsiz.
- FENERBAHÇE: En değişken.
Ne zaman düzeliriz?
1- Yabancılara
sabır taşını çatlatacak kadar anlayış gösterirken, yerlilere tu
kaka yapmayı bıraktığımız zaman.
2- Takımın ihtiyacı için değil de kendi kredimiz için transfer yapmayı bıraktığımız zaman.
3- Sadece oyuncu değil
teknik adam da izlemeye başladığımız zaman.
4-
Kulüp başkanları kendilerini kulübün sahibi gibi değil de çalışanı gibi gördükleri zaman.
5- Yöneticiler kulübü yönetmek yerine futbol mühendisliği yapmayı bıraktığı zaman.