Trafik kampanyası iyi niyetli ama yanlış...


Bugün Türkiye için yeni bir sandık günü. "Yine sandık, yine sandık biz bu işten usandık" demeyeceğiz, gideceğiz sandığı sorumlu birer yurttaş olarak tavrımızı sandıkta göstereceğiz. Referandum yasakları nedeniyle içinde "Evet ya da Hayır" geçen sözcük bile kullanmak yasak. O yüzden çok dikkatli olup analizlerime geçeyim. Dün George Clooney'nin Centilmen filmini izledim. Rezalet sakın gitmeyin. Adam sadece yakın planda kendini ve birtakım vücut bölümlerini göstermek için film yapmış. Öykü palavra. Konumuz bu filmin arasında ilk kez gördüğüm "Trafik'te Sorumluluğu Paylaş" reklam filmi. Ulaştırma Bakanlığı'nın trafik kazalarına karşı farkındalık yaratmak için önderlik ettiği iyi niyetli bir soysal kampanyanın ürünü... Kampanyanın içinde başka projeler de var. İnternete de kendi ölçülerinde hakim olmaya çalışıyorlar. En azından para harcıyorlar. Sosyal reklam filminde topu yola kaçan bir çocuğun ezilmesini önlemek için bir aracı elbirliğiyle durdurmaya çalışan insanlar var. Kullanılan teknik slow-motion. Ezel'in yönetimine diyecek yok. Reklam dikkat çekici, ilgi uyandırıcı ve bir mesajı da iletiyor. Ancak sorun gönderilen mesajda. Reklamda aracın sürücüsü hariç herkes çocuğun kurtulması için bir şey yapıyor. Oysa aracın sürücüsü yavaş gidecek, dikkatli olacak, frene basacak ve duracak. Sürücünün sorumluluğu bu. Hatta Türkiye'de böyle durumlarda başka şoförün işine karışırsanız, arabadan iner ve bir güzel döver sizi. Dün İzmir'deki kaza haberini okumuşunuzdur. Ehliyeti dört ay önce alkollü araç kullanmaktan alınan genç kızın yine alkollü araç kullanmış ve arkadaşıyla birlikte dramatik bir şekilde ölmüş. Söyler misiniz bu tür sürücülere "sorumluluğu paylaş" mesajının katkısı ne? Hanefi Avcı'nın kitabında yazılanlar bildiğimiz bir gerçeği bize bir kere daha öğretti. Türkiye'de kamu yöneticileri birçok konuda bilgisiz. Bu nedenle de hata yapıyor, sorun çözemiyorlar. Trafik konusunda da önce değiştirilmesi gereken davranışları doğru şekilde belirlemeden, sosyal kampanyaları psikolojik ve sosyolojik kuramlardan beslenmeden sonuca ulaşmak çok zor. Yapılan kubbede bir hoş seda. Trafik Canavarı kampanyasını anımsayın. Yıllar geçmesine rağmen unutan yok. Kaçımız "Aaaa benim galiba trafik canavarı, dikkatli olayım" dedik. Hiçbirimiz. Sadece hata yapan sürücüye yeni ad verdik. Ölümler devam etti. Bu kampanyadan sonra da farklı olmayacak. Sadece kamu yöneticileri "Biz görevimizi yapıyoruz" deyip sorumluluğu üzerlerinde atacaklar. Üstelik gerçekten de yaptıklarını sanıyorlar. Nokta. İnternet'ten Özgürce... Var mısınız yok musunuz? TÜİK (Türkiye İstatistik Enstitüsü) 2010 Yılı Hane Halkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması Sonuçları'nı kısa bir süre önce (18 Ağustos'ta) yayınladı. Sonuçlarına birlikte bir göz atalım istedim, parantez içindekiler benim yorumlarım; · İnternete erişim imkânı olan hane oranı %30'dan %41,6'ya yükseldi. (Bu iyi bir şey!) · Bu hanelerin %73,3'ü internete ADSL ile bağlanıyorlar. (Yani hâlâ sürünüyoruz!) · İnternete erişimi olmayan hanelerin %26,3'ü internet kullanımına gerek duymadıklarını belirtmişler. (Hâlâ bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyoruz.) · 16-74 yaş grubundaki bireylerde bilgisayar kullanım oranı erkeklerde %50,5'ten %53,4'e, kadınlarda ise %30'dan %33,2'ye yükseldi. (Kadınlar duygusal tabii ki!) · Yine aynı yaş grubundaki bireylerde internet kullanım oranı erkeklerde %48,6'dan %51,8'e, kadınlarda ise %28'den %31,7'ye yükseldi. (Etkileyici...) · İnternet kullanan 5 bireyden 3'ü her gün internet kullanıyor. (Kullanıyor da acaba ne yapıyor? İnsanı bir merak sarıyor...) · İnternet kullanılan yerler %62,8 ev, %31,6 işyeri, %20 internet kafe olarak sıralanıyor. (Okullar da internet mi kesik? Neden sonuçlarda yok?) · Bilgisayar ve internet kullanım oranının en yüksek olduğu yaş grubu 16-24 yaş grubudur. Tüm yaş gruplarında erkeklerin oranı daha yüksektir. (Türk erkeği içinden elektrik geçen her şeyi merak eder. Kadınlar ise uzak durur.) · İnternet ve bilgisayar kullanım oranı yüksekokul, fakülte ve üstü mezunlarında en yüksektir. (Açıköğretim dahil mi biliniyor.) · İşgücü durumu dikkate alındığında internet kullanım oranları işverenlerde %67,8 iken ücretli ve maaşlı çalışanlarda %60,5. Aynı oran işsizlerde %48,2'dir. (Özetle, para var huzur var.) · Son 3 ay içerisinde internet kullanan bireylerin %72,8'i e-posta göndermek-almak, %64,2'i sohbet odalarına, haber gruplarına veya çevrimiçi tartışma forumlarına mesaj göndermek, anlık ileti göndermek, %58,8'i haber, gazete ya da dergi okumak, haber indirmek, %55,7'si mal ve hizmetler hakkında bilgi aramak, %51,2'si oyun, müzik, film, görüntü indirmek ya da oynatmak için İnterneti kullanmış. (2 sene sonra özellikle dizi ve film izleme rakamları büyük bir patlama gerçekleştirecek. Demişti dersiniz.) · Son 12 ayda (Nisan 2009-Mart 2010) İnternet üzerinden mal veya hizmet siparişi veren ya da satın alan bireyler %24,3 oranı ile en fazla giyim ve spor malzemeleri almışlar. Bunu %23,8 ile elektronik araçlar, %19,3 ile ev eşyası, %15,2 ile seyahat bileti alma, araç kiralama, %13,3 ile gıda maddeleri ile günlük gereksinimler izlemektedir. (Teknoloji dışında alımlar gerçekleştirmeye başladık. Girişimcilere duyurulur.) Sonuçları siz de görüyorsunuz. Şimdi kendi kendinize bir sorun bakalım markanızın iletişim/satış/hizmet kanalları arasına interneti almaya gerek var mı yok mu? Yani var mısınız yok musunuz? Neden Retro Axess? Daha önce Akbank'la ilgili olarak Akbank reklamlarının "süper" Axess reklamlarının "zayıf" gittiğini yazmıştım. Axess'in Özgü Namal'ın oynadığı son "retro tarzı" hızlı para reklamı sanırım ben kanıtlayan son vuruş oldu. Bu reklam bir promosyon reklamı ama ne Özgü Namal reklama bir şey katıyor ne de "retro" tarz. Hatta Axess'i son derece itici kılıyor. Axess Özgü Namal'ı artık bitirdi ve ünlünün artık Axess'e katkısı yok. Bakalım Akbank bu gerçeği ne zaman anlayacak. Fasulye iş yapar Avea'nın "Avealı Olmayanlara İyi Davranın" konseptli kampanyası yaklaşık bir aydır devam ediyor. Sanırım dört beş film gördüm. Hepsi de birbirinden başarılı. Mesaj olarak geçen şu. "Avae dışındaki operatörler çok pahallı o yüzden o operatörlerden hizmet alanlar zaten çökmüş durumdalar onlara arkadaş arasında para ödetmeyin!" Rakiplere doğrudan gönderme yapmadan, kötülemeden çok başarılı pozisyonlama. Konsept devam ettirilirse de Avea'yı farklı bir imaja taşır. "Devam ettirilirse." diyorum çünkü bazen Avea bulduğu doğru konseptlerden bir anda çak edebiliyor. Ya da konsepti kötü uygulamalarla harcayabiliyor. Melis Birkan ve Ozan Güven ikilisinin yer aldığı reklamlarda olduğu gibi. Bir de kadınlardan da "fasulye" olur Avea cinsiyet ayrımcılığı yapmasın. Basket sponsorluğu en iyi filmler. Yaklaşık bir aydır Dünya Basketbol Şampiyonası'na orasından burasından sponsorluk yapanların reklam filmleri ekranlarda dönüyor. Milli Takım başarıdan başarıya koşunca da bu filmleri izlemek de yayınlamak da son derece keyifli oluyor. Anımsanız Futbol'da da sponsorluk yapan hemen hemen aynı markaların hevesleri, Mili Takım Dünya Kupası'nda havlu atınca kursaklarında kalmıştı. Yapılan milyonlarca dolar yatırımın da çok fazla karşılığı alınamamıştı. Basket Milli Takımı ise sponsorların yüzünü güldürdü. Tüm filmleri izleyip rasyonel bir tartıya koyduğumda en iyi ilk beşi aşağıdaki gibi sıralıyorum. Emeği geçenlerin ellerine, beyinlerine, gönüllerine sağlık. 1. Türkler Uçuyor (THY) 2. Hoppaaa (Turkcell) 3. Mutlu An (Ülker) 4. Garanti (Garanti) 5. Forma (Adidas) Beko'nun filmi kötü değil ama yaratıcılık açısından listenin dışında kalıyor. Ancak Beko turnuva sponsorluğu ile global olarak görünürlüğüne görünürlülük kattığı, global marka imajını pekiştirdiği için koca bir alkışı hak ediyor. Yapılması gereken bu... Ülker'in "mutlu son" başlıklı tam sayfa reklamını görünce mutlu oldum. Beni mutlu eden reklamın kendisi değil önerdiği yeni ürün. Ülker en karizmatik ürünlerinden pötibör'ün içine kakao kreması sürmüş ve "Pötibör Çoko" olarak lanse ediyor. Bir klasik hem de jenerik isimli ürüne değer katılıyor ve hem şemsiye Marka Ülker öteleniyor, hem Pötibör meraklılarına yeni bir "haz alma" fırsatı sunuluyor. Ülker'in marka gücünü geleceğe taşıması için zaman zaman, geçmişle geleceği birlikte taşıyan ürünler sunması şart. Benzer bir lansmanı Ülker Gofret için de bekliyorum. Çizi kraker için de. Reklametre (5-11 Eylül) TV En İyi İlk Beş 1) Kondüktör (Vodafone) 2) Cam Silici (Turkcell) 3) Arda Turan (Nike) 4) Büyükboy (Ülker Metronat) 5) Hoppaa (Turkcell) Gazete En İyi İlk Beş 1) Yükseliyoruz (Nike Basketbol) 2) Terzi (Maxsimum) 3) Gaz Edition (Siemens) 4) Mutlu Son (Ülker Petibör Çoko) 5) Her Yer Beton (Onay Garden) (*) İnternet reklamlarını seçen arkadaş memlekete gitti hemen dönecek. O yüzden liste yayınlayamıyorum.
<< Önceki Haber Trafik kampanyası iyi niyetli ama yanlış... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER