Yargıtay Başkanı,
adli yıl açılış töreninde yaptığı konuşmada, idarenin yargıyı istikrarsızlaştırdığını ileri sürdü. 'Yargı, kimsenin ne arka bahçesi, ne ön bahçesi, ne de yan bahçesidir. Olmamıştır, olmayacaktır' diyerek referanduma sunulan anayasa değişiklerini eleştirdi.
Gelelim yüksek yargının bozulmasından o çok korktuğu 'yargının istikrarı' meselesine... Bir
ülkede yargının istikrarlı olup olmadığı yargının aldığı kararlardan anlaşılır. Çünkü yargı kararlarıyla konuşur. Doğrusu
Türkiye'de yüksek yargının ekonomi konusunda aldığı kararların pek de öyle istikrarlı olduğunu söyleyemeyiz. İşte
Anayasa Mahkemesi'nin
özelleştirme hakkında verdiği iki karar. İstikrarı! birlikte değerlendirelim.
Birinci kararın hikayesi şöyle... 1984'te Halkçı Parti Başkanı Necdet Calp, Atatürk'ün iktisadi devletçilik görüşüne uymadığı gerekçesiyle, özelleştirmenin Anayasa'ya aykırı olduğunu iddia ederek
Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.
Anayasa Mahkemesi konuyu inceledi; 'Atatürk'ün iktisadi görüşleri katı ve doktriner olmayıp, ülke koşullarına uygun
politikalar izlenmesine açıktır. Başka bir ifadeyle, ülkeyi geri kalmışlıktan kurtarmak için şartlara göre kamu kesimine veya özel kesime ağırlık verilmesinin bu görüşlere ters düştüğü söylenemez. Öte yandan, çok partili demokratik rejimi benimseyen Anayasa'mızda, Anayasa ilkelerine ters düşmemek koşuluyla iktidarların ekonomi alanında müdahaleci veya liberal bir politika izlemelerine bir engel bulunmamaktadır... Dolayısıyla özelleştirme Anayasamıza uygundur 'diye karar verdi. (Karar sayısı 1985/4) O tarihte, Anayasa Mahkemesi'nin
Başkanvekili Semih Özmert'ti.
Özelleştirmenin anayasaya uygunluk kararının verilmesinin ardından,1994'te aynı zamanda politikacı olan Anayasa profesörü Mümtaz Soysal'ın, 'elektrik tesislerinin özelleştirmesi Anayasa'ya aykırıdır' başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi ikinci bir karar daha verdi. '
Kamu hizmetlerinin ancak devlet eliyle yürütüleceği, elektrik üretiminin bir
kamu hizmeti olduğu, dolayısıyla özel sektörün kamu hizmeti veremeyeceğine...... bu nedenle elektrik tesisleri özelleştirmesinin Anayasaya aykırı' olduğunu ilan etti. (Karar sayısı 1994/42-2) Bu tarihte de Anayasa Mahkemesi Başkanı
Yekta Güngör Özden'di.
Anayasa Mahkemesi'nin özelleştirme konusunda böyle birbirine zıt iki karar verebilmesi , onun özelleştirmeye hukuki açıdan değil, ideolojik açıdan baktığını gösteriyor.
Ayrıca 1994'teki karar oldukça çelişkilidir, bu karara göre elektrik üreten her şey 'kamu hizmeti' kavramı içine sokuluyor. Böylece bir otomobilin aküsünün ürettiği elektrik bile, kamu üretimi içine alınabilir hale geliyor. İşte hukukun tarafsızlığıyla ilgisi olmayan bu ideolojik bakış, özelleştirme karşıtlarınca sonuna kadar kullanılıp, bu ülkede özelleştirmenin hızını kesti. Birileri yargıyı benimsedikleri ideolojiler doğrultusunda kendi arka bahçeleri gibi kullandılar. Ve Türkiye dünyada özelleştirmelere ilk başlamış ülkelerden biriyken en sonlarda kaldı, geciktiği için büyük bir kayba uğradı. Daha doğrusu uğratıldı. İşte bu nedenle yargının asla yerindelik denetimi yapmaması gerekiyor. Çünkü bu yerindelik dedikleri düpedüz ideolojik denetim oluyor.
Yargı, son 25 yıl içerisinde yerindelik denetimi yaparak yatırımları engellemeseydi, ulusal gelirimiz şimdi 680 milyar dolar yerine 1 trilyon doları geçmiş olacaktı. Bu yüzden de referandumda
evet demek lazım. Anayasa değişikliklerinin kabul edilmesi, Türkiye ekonomisinin yüksek ve sürdürülebilir bir
kalkınma hızına ulaşmasını sağlayacak. Aksi takdirde hızlı
büyüme ve istihdam başka baharlara kalacak.