Siz bakmayın memur takımının, “
Hayır çıkarsa cillop olur, hükümet gider” diye üst perdeden atıp tutmasına...
Bir şey olmaz...
Hükümetin canı sıkılabilir, bazı siyasetçiler moral motivasyonlarını kaybeder ama öyle büyük altüst oluşlar yaşanmaz... “Gül-Erdoğan nifak hattına” çalışanların beklediği kırılma da olmaz... Biri Cumhurbaşkanı’dır, biri Başbakan’dır. Hangi zeminde çatışacaklar ve neyi paylaşamayacaklar? Ayrıca niye çatışacaklar?
Tersi gerçekleşirse de bir şey olmaz.
Kılıçdaroğlu’nun liderliği sorgulanır,
referandum kampanyasında aşırı efor sarfettiği ve genel seçime ezberi bozulmuş bir lider olarak girdiği (yahut gireceği) için eleştirilir ama
Baykal muhiplerinin beklediği şey olmaz.
Post Gandi’nindir artık...
Kolay kolay oradan kalkmaz...
Referandumdan sonra “beklenen” (ya da bazılarının vehmettiği) operasyonları yapabilirse, yani parti içindeki “statüko artıklarını” temizleyebilirse ve partisini “özgürlükçü” bir çizgiye çekebilirse siyasette uzun ömürlü bile olabilir.
Bakarsınız gerçek anlamda sosyal demokrat bir partiye kavuşuruz.
Belli mi olur!
Kılıçdaroğlu’ndan hiç umudum yok ama dünyanın gidişatı ve “reel koşullar” bakmışsınız ona da hiza ve istikamet vermiş. Hiç belli olmaz...
Evet ya da hayır sonucunun etkileyeceği iki parti var:
MHP ve BDP.
Evet de çıksa, hayır da çıksa, bu iki parti ciddi şekilde etkilenecek.
Tabanın sesine
kulak vermedikleri ve doğru pozisyon almadıkları için kaybedecekler... Daha doğrusu, genel seçime “hasarlı” gidecekler ve parti içindeki kopmaları önleyemeyecekler... “Evet” çıkması durumunda bu kayıp daha fazla olacak.
Bana sorarsanız “
evet” çıkmalı.
Bunun birkaç açıdan yararı var:
Birincisi...
Kuvvet erkleri arasındaki hiyerarşi kalkar, “
yetki gaspı” dediğimiz olay sona erer ve “egemenlik” ilk kez asli tanımına kavuşur. Yasama yürütmenin, yürütme de yasamanın görev alanına girmez. Dolayısıyla, Türkiye’nin kaderi iki yargıcın elinde olmaz.
İkincisi...
İcabında TBMM’nin de anayasa yapabileceği kanıtlanmış olur.
Anayasa yapma yetkisinin önündeki “görünür ya da görünmez engeller” kalkar.
Üçüncüsü...
Üst yargı kurumları demokratikleşir, “arka bahçe düzeni” sona erer...
Dördüncüsü...
Bürokratik devlet, demokratik devlete elverir...
Bu nedenle, “evet çıkmalı” diyorum...
Tabii evet de çıksa, hayır da çıksa öpüp başımıza koyacağız, milletin kararına saygı duyacağız. Tabii kafama sıkmam... Manyak mıyım ben!
İki sonuç da meşrudur. İki karar da saygıdeğerdir.
Bu cümleden olarak duyurulur ki, her “hayır” diyen Ergenekoncu,
darbeci, cuntacı, şucu bucu değildir... Her “evet” diyenin bölücü, vatan haini, Soros çocuğu,
Amerikan uşağı olmadığı gibi...
Esasında hiçbir evetçi ya da hayırcı böyle değildir.
Bazılarına (
Kemal Kılıçdaroğlu, Bedir Baykam ve
Fazıl Say gibi bazılarına) “hayır” dedikleri için değil, gerçeği çarpıttıkları ve yalan söyledikleri için kızıyoruz.
Küfrettikleri için kızıyoruz...
Halkı aşağıladıkları için kızıyoruz...
Kayısı ve
ucuz mazot üzerinden referandum kampanyası yürütecekler, her ağızlarını açışta “yavşak”, “vatan haini”, “
kalpazan”, “koca kulaklı” diye saydıracaklar... Ve “haklı” pozisyonlarını sürdürecekler!
Böylelerine kızılmaz da ne yapılır?