Tacidar
Seyhan.
CHP Ankara Milletvekili.
Seçim sonuçlarının "şaibeli" olacağı konusunda hükümeti uyarmış.
Tezi şu:
-Referandumda kullanılacak SEÇSİS
seçim sistemi müdahaleye açık. Yazılım, yüzde 52-53 dolaylarında "
evet" çıkmasına programlandı. Oy kullanmayanların bir kısmı oy kullanmış gibi gösterilecek. İlçe seçim kurulları
Windows XP üzerinden işlem görüyor. Bu
işletim sistemi güvenli bir sistem değil.
Sandık başına gitmeye günler kala bu tür hezeyanlar normal.
Koskoca bir devletin... 2010 yılında... Referandumunu sağlıklı biçimde yapamayacağını iddia etmek... Bir çapanoğlu var bu işte demek... Dünyada sadece bizim ülkemizde oluyor herhalde...
Demokrasiyi hazmedemedik.
Hâlâ, istemediğimiz sonuç çıkarsa, çöplükte
oy pusulası arıyoruz.
Ayrıca... Biz bu
Tacidar Seyhan'ı tanıyoruz.
Nereden mi?
Deniz Baykal'ın kasedi ortaya çıktığında... Kerameti kendinden menkul bir "bilirkişi" heyetine görüntüleri inceletmiş... Baykal'ı canlı yayında tüm ülkeye rezil etmişti. İzlemeyen de o canlı yayında görüntüleri izlemek zorunda kaldı, bazı kanallar yayından çıkmak zorunda kaldı, hatırlayın...
İşte bu Tacidar, o Tacidar... Aynı adam...
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi
Aşağıdaki sözleri affınıza sığınarak, TV'den dinlediğim sırayla aktarıyorum:
-Yalan söylüyorsun... Şerefli insan böyle yapmaz... Ar damarın çatlamış... Yazıklar olsun, utan be utan! Şu kadarcık utanman olsun be... Şu kadar yüzün olsun be... Yazık sana... Ben programdan ayrılıyorum... Böyle adamlarla program yapmam ben bir daha... Yapışmış adamlarla program yapmam... Yazıklar olsun... Şu kadar saygım vardı, onu da kaybettim... Sen AK Parti'nin yapışmış adamısın...
Düzenli program yapan iki siyasi yorumcu... Yukarıdaki sözler, toplam 1.5 dakika içinde sarf edildi... Biri diğerine saydırdı, karşıdaki öylece dinledi... Ben, bu sözlerin sadece tek cümlesini işittiğim biriyle değil bir daha programa çıkmak, yan yana bile gelmem... Peki sonrasında bir şey oldu mu, hayır... İkili, bıraktıkları yerden her hafta kavgaya devam ediyor...
Hani,
karpuz gibi ortadan ikiye bölündük diyorlar ya... Karpuz da koktu be kardeşim...
Birlikte içme! Birlikte yaşa...
Sabık Yayın Yönetmeni
Ertuğrul Özkök dün yine Başbakan'a "bir balıkçıya gidip kadeh kaldırmasını" öneriyor. Gerilen havayı yumuşatması için.
Sözüm ona, "Sen çizgiden çıktın, çıkmadığını göster bana" demeye getiriyor.
Aslında bu talebin altındaki paranoya şu: "Ben özgürce içmek, zamparalık yapmak istiyorum. Eğlence olsun, erotizm olsun, çıplaklık olsun.
Türkiye yavaş yavaş bunu
yasaklayan bir sürece girdi. Rahatsızım."
Kimse senden diz çöküp yer sofrasında yemek yemeni...
Cuma sabahı, namazı
Eyüp Sultan'da kılmanı beklemiyor. Sen de kimseyi rakı sofrana beklemeyeceksin.
Birlikte yaşamak, karşılıklı kadeh kaldırmak olmadığı gibi saf tutup yan yana namaz kılmak da değil...
Rakı filan hikâye...
U2 neden geldi?
Bu sorunun cevabı, Bono'nun Ayşe Arman'a verdiği ve pek dikkat çekmeyen cevapta gizli:
-Türkiye'ye bunca yıl gelmeme sebebimiz
insan hakları ihlali değildi. U2'nun şovları pahalı. Çok zor prodüksiyonlar. Eskiden biletler çok pahalı kalıyordu. Şimdi Türkiye'nin ekonomisi gelişti. Gerçek bir
seyirci olduğunda yapmak istedik. Londra'da, New York'ta ve bütün diğer dünya şehirlerinde gerçekleştirdiğimiz gibi.
Bu veri önemli. Bir yere kaydedin. Türkiye'nin dışarıdan nasıl göründüğünün apaçık kanıtıdır. Biiir...
Bono, konserde
Devlet Bakanı Egemen Bağış'a teşekkür etti. Grubu İstanbul'a davet ettiği için.
Seyirciler bunu yaptığına pişman ettiler, Egemen Bağış'ı yuhaladılar.
Başbakan'a "bir balıkçıya gidip kadeh kaldırmasını" öneren "sosyoloji doçenti", bu durum karşısında ne düşündü acaba?
Demek ki, kadeh kaldırmakla olmuyor bu iş. İkiii...