SAKİN insanlarda bunalma hissi yaratan gürültülü kampanyalar, öfkeli konuşmalar, güç gösterileri...
Artık tepki çekmeye başladı.
Liderler de bunu fark ediyor olmalı ki,
Başbakan İstanbul’da dozu düşürdü, “hayır diyenler vatan
haini değil” diye konuştu; iyi de etti.
Kılıçdaroğlu, tesettürlü kadınları rahibeye benzeten
CHP’li fanatiğin densizliğinden dolayı özür diledi, iyi de etti.
Demek ki,
evetçilere de hayırcılara da hain denilemez... Demek ki, keskin
sirke küpüne zarar verir!
Ve lakin, meydanlarda Başbakan öbür partileri
PKK ile aynı safta olmakla suçlamadı mı?! CHP ve MHP liderleri Başbakanı PKK ile
işbirliği yapmakla suçlamadı mı?
1950’den beri keskin kutuplaşmalardan az mı çektik?! Ders almamak ayıp değil mi?
“Hain, satılmış, yalaka, mürteci, mandacı, liboş,
dinozor, postalcı...”
Bu üslubu, sadece nezaketsiz olduğu için sevmiyor değilim; siyasi bağnazlığın dışa vurumu olduğu için tedirgin de oluyorum.
İtidal özlemi
TV’lerde tarafların silahşorlarını vuruşturan programları izlemiyorum.
Evetçi veya hayırcı ‘seferberlik manşetleri’ni okumuyorum.
Sadece sakin üslupla içeriğin tartışıldığı veya irdelendiği programlara ve yazılara bakıyorum.
Geçen
pazar akşamı CNN Türk’te “Eğrisi Doğrusu”nda ben de anayasa ve
referandum konusunu ele aldım. Diline hâkim ve siyasi olgunluğa sahip iki anayasa profesörü, liberal
Ergun Özbudun ve sosyal demokrat
İbrahim Kaboğlu konuğumdu. Siyasetin çatışmacı diliyle değil, hukukun analitik diliyle konuştular. Biri niye “evet”, öbürü niye “hayır” diyeceğini paketteki maddelerle anlattılar. Ama paketin bazı yönlerinin iyi olduğu konusunda aralarında görüş birliği vardı, paketin bazı yönlerini de birlikte eleştirdiler.
En çok izleyici
maili aldığım programlardan biri oldu. Mail gönderen izleyicilerin hemen tamamı, kavgasız bir program yapılmasından memnun olduklarını belirtiyorlar, medeni üsluplarından dolayı Özbudun ve Kaboğlu’nu kutluyorlardı.
Ekranda da söyledim, meydanların gürültüsü insanları o kadar bezdirmiş ki, böyle normal medeni bir tartışmayı
kutlama ihtiyacı duyuyorlardı!
Kararı kimler verecek?
Dün gazetelere bakıyorum, siyasi kavgaların dışında “içerik”le ilgili ne var diye?.. Kılıçdaroğlu “Danıştay’a başvuru hakkını milletten alıyorlar” demiş.
Yargı içinde siyasi bir fraksiyon gibi çalışan
YARSAV’ın öteden beri dile getirdiği bir iddiadır bu; haksız şekilde
tayin edilenler, idarenin haksızlığına uğrayanlar mahkemeye gidemeyecekler falan...
Bu iddiayı programda Prof. Kaboğlu ve Prof. Özbudun’a da sordum. İkisi de “yok böyle bir şey” dediler.
Paketteki “mahkemeler yerindelik incelemesi yapamaz” maddesi, mahkemeye başvuruyla ilgisi olmayan bir konudur. YARSAV çıkıp “mahkemeler yerindelik incelemesi yapsın” diyebilir mi?!
Daha AKP ortada yokken ben yargının yerindelik incelemesi yapan kararlarını eleştiriyordum.
Hukuki incelikleri olan bir meselenin meydanlarda “mahkemelere başvuramayacaksınız” diye kabaca bir slogana dönüştürülmesi, kutuplaşmanın rasyonelliği nasıl öldürdüğüne dair bir örnektir.
Keskin taraftarlara hatırlatmak isterim: Evet ve hayır oyları kemikleşti, kararı “kararsızlar” verecek ve onlar kavgayı sevmiyorlar.
Onları kazanmanız için sadece beş gününüz kaldı!