Dün neydi? 6
Eylül. Bugün ne? 7 Eylül.
Peki, “6-7 Eylül” size neyi anımsatıyor? 55 yıl öncesini, 6-7 Eylül 1955’i soruyorum...
Tarih 6-7 Eylül 1955.
Her şey ‘Atatürk’ün Selanik’teki evine
bomba atıldı’ haberleriyle başladı.
Haber asılsızdı, ama
faturası ağır oldu. Haber önce, saat 13.00’de radyodan duyuruldu, ardından
İstanbul Expres Gazetesi ikinci
baskı yaparak konuyu manşetine taşıdı.
Tirajı 20 bin olan
gazete o gün 290 bin basıldı ve
Kıbrıs Türktür Derneği üyelerince bütün İstanbul’da dağıtılmaya başlandı.
Amaç halkı galeyana getirmekti, istenen oldu.
Grubun telkin ve teşvikiyle yerel kalabalıklar ve şehre dışarıdan getirilmiş olan kitleler, cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yağma ve
yıkım gerçekleştirdi, İstanbul savaş alanına döndü.
6 Eylül akşamı başlayan ve yaklaşık 9 saat süren olaylar boyunca ve sonrasında Türk basınına göre 11 kişi, bazı
Yunan kaynaklarına göre 15 kişi öldürüldü, 32 Rum da ağır yaralandı.
Rumlara ait 4 bin 500’e yakın işyeri, 110
otel, 27
eczane, okul,
fabrika ve oteller büyük zarar görürken İstanbul’da bulunan 73 Rum Ortadoks kilisesinin tamamı ateşe verildi.
Olaylar sonrasında İstanbul’da
sıkıyönetim ilan edildi. Olaylar, başlangıçta ‘komünistlerin tahriki’ olarak yorumlanmıştı, ancak
1960 darbesi sonrası fatura Demokrat Parti’ye kesildi, parti yönetimi cezalandırıldı. Rumların büyük göç dalgalarıyla ülkeden ayrılmasına neden olan olaylar,
Türkiye’nin yakın tarihine bir utanç tablosu olarak kazındı.”
***
Yukarıdaki haberi dün haber sitelerinden birinden aldım. Baktım, “fail” haberde utangaç bir biçimde gizlenmiş... Çünkü “fail” belirsizleştirilmiş... Hâlbuki fail gün gibi ortada... Adı, sanı, her şeyi belli.
Orgeneral rütbesinden
emekli olmuş, tuğgenerallik rütbesinde Özel
Harp Dairesi (ÖHD) Başkanlığı yapmış...
Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’nda ve Milli
Güvenlik Kurulu’nda üst düzey görevlerde bulunmuş Sabri
Yirmibeşoğlu, Fatih Güllapoğlu’na ne diyor?
“Bak ben sana bir örnek daha vereyim.
1974’teki Kıbrıs Harekâtı. Eğer ÖHD olmasaydı, o harekât, yani iki harekât da o kadar başarılı olabilir miydi? (...) Adaya, bankacı, gazeteci, memur görüntüsü altında
Özel Harp Dairesi elemanları gönderildi ve bu arkadaşlarımız, adadaki
sivil direnişi örgütlediler, halkı bilinçlendirdiler.
Silahları 10 tonluk
küçük teknelerle adaya soktular.
Sonra 6-7 Eylül olaylarını ele al...
- Pardon Paşam anlamadım, 6-7 Eylül olayları mı?
- Tabii. 6-7 Eylül de, bir Özel Harp işiydi.
Ve muhteşem bir örgütlenmeydi.
Amaca da ulaştı. Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?”
***
Özel Harp Dairesi ne yapıyor?
Vahşi bir yağmacılık... Kanlı bir talancılık...
Ne için?
Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı gayrimüslimleri ülkeden kaçırmak için...
Ne için?
Türkiye’yi dünyaya rezil etmek için...
***
Kime karşı “Özel Harp”?
Galiba Türkiye halkına karşı.
Nereden mi belli?
Ergenekon İddianamesi’ne bakın...
TBMM Susurluk Komisyon Raporu’na bakın...
TBMM
Faili Meçhul Cinayetler Komisyon Raporu’na bakın.
Bunları okuduğumuz
vakit, Türkiye’deki
Çorum,
Kahramanmaraş, 6-7 Eylül Olayları,
Gazi Olayları, 16
Mart Katliamı,
Sivas Katliamı gibi bütün bu tür vahşi, kanlı katliamlarda ayak izlerinin devlet örgütü içinde kaybolduğunu görürüz. Çünkü Türk devletinin içindeki odakların izni olmadan bu tür olaylar Türkiye’de gerçekleşmez.
***
Nedense soruşturması hala sonuçlanmayan
Hatay Dörtyol’da da çok ilgimi çeken bir şey oldu.
Dükkânları yağmalayıp yıkarken, hangilerinin Kürtlere ait olduğunu biliyorlardı.
Tıpkı Kahramanmaraş olaylarında
Alevi evlerinin tebeşirle işaretlendiği gibi... Bu kanlı olayları yönlendiren v
e devlet içinden
destek verenler var; zaten tüm raporlar da bunu ispatlıyor.
Ayrıca...
Bu katliamlarda birinci derecedeki güvenlik görevlilerinin her birisi, katliamların sonrasında
terfi etmeye, çok daha üst makamlara gelmeye ve siyasi partilerin içinde de var olmaya devam ettiler...
***
Elli beş yıl önceki “6-7 Eylül” olaylarından, JİTEM’in parmağı olan Dörtyol olaylarına...
55 yıl içinde “değişen” ne, “değişmeyen” ne?
Değişen siyasal
iktidarlar...
Değişmeyen ise “Özel Harp Provokasyonları”...
İktidarların gelip gitmesine rağmen “hep aynı kalan” ve “değişmeyen temel yapıya” ne diyoruz?
“Siyasal rejim” diyoruz...
Türkiye’de “siyasal iktidar kavgası” var ama “özel harpçi siyasal rejim” kavgası yok...
***
12 Eylül rejimi anayasasında sınırlı oranda ufak bir gedik açacak olan “
referandum”, “özel harpçi siyasal rejimin” dönüşümüne yol açabilir mi?
“Evet” diye bastırsak ve işin peşini “siyasal rejimi” dönüştürmek için kovalarsak olabilir.
Kendi vatandaşına karşı kanlı bir yağmacılığı tertip eden bir devlet zihniyetinin 55. yıldönümünde...
Referandum öncesinde, iyi düşünün...