Hanefi
Avcı’yı tanımam. Kitabını da okumadım.
Büyük kitapevlerinin girişinde gözümüzün içine sokulan kitaplardan uzak durmama rağmen bir ara alıp okumayı düşünmüştüm.
Beni vazgeçiren bizzat yazarın kendisi oldu.
NTV’deki konuşmasına tam evden çıkarken rastladım. Oturup dinlemeye başlamıştım ki,
Hrant Dink cinayetinin “göründüğü gibi” olduğunu söyleyince, kendi kendime “başka sorum yok hakim bey” dedim ve televizyonu kapatıp evden çıktım.
***
Avcı’ya göre “Dink meselesi”nde her şey çok açık!
Meğer Türkiye’de öyle bir ortam yaratılmış ki, bir
takım insanlar
eylem yapacak hale gelmiş. Zaten “savcılar mermileri veren kişiye kadar herkesi ortaya çıkar[mış]”, burada zorlanan neymiş?
Danıştay saldırısı, Hrant Dink’in öldürülmesi, Malatya’daki
Zirve Yayınevi katliamı görünen failler tarafından işlenmiş. Bunların “görünen faillerden başka
Ergenekon veya benzeri gruplar tarafından yapılmış olacağına mevcut deliller ve olayların oluş biçimine bakarak kimse beni ve makul birini ikna edemez” diyor
Hanefi Avcı.
***
Ben Şamil
Tayyar veya Mehmet
Baransu gibi devletin kan ve irin kokan derin dehlizlerinde kimin kim olduğunu bilenlerden değilim. Kimin kimle dans ettiğini, kimin kiminle
ittifak kurduğunu veya savaştığını bilemem. Hoş, okuyup öğrensem de unutuyorum.
Ama ben devleti bilirim.
Bildiğim için de ona inanmıyorum.
Hrant Dink’in katledilişini böyle açıklayan kişi, ya yıllarca içinde bulunduğu düzen hakkında hiçbir şey bilmiyor demektir ya da bir hesabı vardır.
Avcı’ya bir noktada katılıyorum; bence de bu
cinayetler “göründüğü gibi”. Ama sorun onun bakışında. Çünkü bu fotoğrafların her birind
e devlet zaten görünüyor. “Dink meselesi”nde Türkiye’de öyle bir ortam yaratılmış ki, bir takım insanlar eylem yapacak hale gelmişmiş. O ortamın nasıl yaratıldığını bilmesek neyse. Malatya’da da o ortam yaratılmıştı. Ve o ortamı yaratanlarla, bu kolektif cinayeti işleyenler, sonra da her aşamada örtenler aynı “mükemmel organizasyon”u yapanlardı.
Bugün nefret ve utançla andığımız 6-7
Eylül Hayvanlığından
Sivas ve
Başbağlar Katliamlarına, oradan Zirve Katliamına ve Dink Cinayetine kadar bu korku filminin her karesinde deriniyle sığıyla, o hep var. Hrant Dink, böyle kolektif bir cinayetle katledildi. Tıpkı “Şark Ekspresinde Cinayet”teki gibi herkesin olaydan haberi vardı. Belli ki sadece Avcı duymamış.
***
Önceki gün 5 Eylül’dü; yani Orhan Miroğlu’nun bahsettiği
Diyarbakır Askeri Cezaevi’ndeki isyanın yıldönümü. Sizin bu yazıyı okuduğunuz gün ise 6-7 Eylül’ün, yani Özel
Harp Dairesi’nin “mükemmel organizasyonu”nun yıldönümü. Birkaç gün sonra
12 Eylül geliyor. Nerdeyse her gününe devleti anmadan konuşamayacağımız acıların düştüğü bir aydayız.
Simonu mimonu bilmem. Ama pis kokulu Haliç’ten söz edecekse, “Hanefi Avcı benim işkencecimdi” diyen
Şaban Dayanan’a da bir
cevap versin.
Kimin ne hesabı var bilmem. Ama sazan yerine konmak gerçekten ağır geliyor.
Gericilik nedir?
MHP’den Tunca Toskay aynen flöyle söyledi:
“Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruldu€u gibi kalmas›n› istiyorsan›z ‘hay›r’ diyeceksiniz”.
E tam da budur.
Ben daha iyi ifade edemezdim.