Referandum yarışında son düzlüğe girilirken kimileri kayışı iyice kopardı artık.
Zaten, “
evet veren vatan hainidir” – “hayır diyen 12 Eylül’cüdür” zihniyetlerine bundan öte yol olmadığı belliydi.
Herkes rakibi (“düşmanı”) için aklına eseni söylüyor;
akıl, mantık, kanıt filan
arama boşa.
Bu minvalde birkaç haftadır söylenenlerin çetelesini döksem, yazı biter ben de kolayından yırtarım.
Ama insaflı olup son birkaç günden misaller verelim.
AKP,
İstanbul’daki
afişlerine kasketli bir adamı koymuş, adam resmen Kemal Kılıçdaroğlu’nun tek yumurta ikizi.
“
Tarafsız ve bağımsız yargı için ‘evet’ diyorum” buyuruyor.
Elbette çakma
Gandi kendisi, ancak gazeteler
CHP’lilerin çılgına döndüğünü yazıyor.
Dönmüşler ama
Avrupa Birliği CHP’nin zaten çoktan çıldırmış olduğuna dikkat çekmiş.
Malum, AB’den “
referandumda evet” mesajı geldi ya...
Bunun üzerine Kılıçdaroğlu, AB’nin
Türkiye raportörü Ruijten’e “rüşvet” niteliğinde
hediyeler verildiğini söylemiş.
Efendim neymiş, İstanbul’da raportör kadının altına
limuzin çekilmiş,
Kapalıçarşı’ya götürülmüş ve pahalı bir çanta hediye edilmiş.
Parası da örtülü ödenekten verilmiş üstelik.
AB
raportörü de bu kıyaklar nedeniyle, “yes yes yes!” diye mesajını fışkırtmış.
Avrupa Parlamentosu üyesi
Kızıl Dany de bunun üzerine, “Kılıçdaroğlu çıldırmış olmalı, bu açıklamalar aptalca” şeklinde öksürmüş.
Biliyorsunuz bir de, “
Müslüman kadınların rahibe gibi görünmesi için evet” yazılı afiş rezaleti var.
Baş
bakan Erdoğan bu afişler vesilesiyle, “İşte CHP zihniyeti bu” şeklinde hemen topu 90’a taktı.
Kılıçdaroğlu, “provokasyon, alçaklık, onları biz asmadık” diye höykürdü.
Ama anlaşılan o ki afişleri CHP’li
Avcılar Belediyesi yaptırmış.
Star gazetesi, afişleri hazırlayan reklam şirketinin sahibinin bu yönde verdiği ifadeyi yayımlamış.
Devam ediyoruz...
CHP MYK üyesi
Gürsel Tekin, “İstanbul ve Ankara’daki billboardları işleten firmadan
fiyat istedik. Bize 55 milyon dolar artı KDV dediler.
Bu para AKP’nin kasasından çıktı mı? Faturayı görelim” diyor.
CHP’li Hakkı
Suha Okay, Ankara’da evlerine “evet” afişi asanlara 250 lira ödendiğini iddia ediyor.
Erdoğan
Diyarbakır’da konuşma yapıyor, bir taraf “tarihî” konuşma olarak niteliyor; diğer taraf, “tur operatörü gibi şehrin tarihî güzelliklerini anlattı” diyor.
Erdoğan, dünyanın en kötü 10 cezaevinden biri olarak gösterilen Diyarbakır cezaevini yıkıp yenisini yapma sözü veriyor.
CHP, “Diyarbakır’a yeni cezaevi yapmayı
vaat etti” diyor.
Anlaşılan bu haletiruhiyeye haftaya
pazar gününe kadar katlanacağız.
Geçen gün bizim de kayışı kopartmamıza yol açan bir olay oldu.
Eski bir foto muhabiri arkadaşımla buluştum, Boğaz’da çay içeceğiz.
Arabada kırmızı ışıkta beklerken billboardlardan bize bakan çakma Gandi’ye gülüyorduk.
O esnada, geçici görevle referandumcu çocuklar olan mendilci çocuklar arabaların içine imzasız “evet” ilanları atmaya başladı.
Arkadaşım fotoğraflarını çekince de hepsi tepemizde toplandı.
Bir amca gelip 5’er lira vermiş ve ilanları dağıtmalarını istemiş.
Arkadaşım, “burada mı o amca, sizin işinizi yapıp yapmadığınızı nereden biliyor” diye sorunca veletlerden biri afişteki çakma Gandi’yi gösterip, “İşte o amca... Sık sık geliyor buraya, beklerseniz birazdan görürsünüz” demez mi!
Hayda... Yattı bizim çay keyfi.
Arabayı zulaya çekip, çakma Gandi’yi beklemeye başladık.
Neymiş bizim
eleman senenin fotoğrafını çekecekmiş...
Ama o da ne! Az sonra kasketli bir adam harbiden ışıklardaki çocuklara doğru yürümeye başlamasın mı?
Bizimki
Nikaragua iç savaşını görüntüleyen savaş muhabiri misali şak şak şak her saniyeyi çekmekte.
Kasketli adam çocuklardan birinin yanına gelince arabadan fırlayıp oraya gittik.
Ama anladık ki ne adam afişteki çakma Gandi, ne de çocuklara parayla ilan dağıttıran şahsiyet.
Sadece oradaki veletlerden birinin babası çıktı.
Yumurtaya can veren Allah’ım, tamam biz maymuna dönmeyi hak ettik de, peki şu yaz gününde adamın kafasında o kasketin ne işi vardı!