Kimin hakkı var yaşlı bir kadını böyle germeye?


Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Ankara iftarında, Adalet Bakanı Sadullah Ergin önemli açıklamalarda bulundu. İngilizceye de çevrilen konuşmayı dinleyen renkli topluluk arasında bazı ülkelerin büyükelçileri ve elçilik personelleri de vardı. Sayın Ergin, anayasa paketini, on beş dakikayı bulmayan kısa konuşmasında, iddiasız ama çok açık bir üslupla ele aldı. Mukayeseler yaptı. Türkiye'nin ekonomisi ile hukuk sistemini kıyasladığımızda Avrupa'nın altıncı büyük ekonomisine sahip olduğumuz halde, hukuk sistemi açısında dünyada örneği olmayan tek ülke olduğumuzun altını çizdi. Konuşmanın ana fikri, "Yüksek yargının bu yapısı ile gelişmiş ülkeler arasında yer almak mümkün değil." cümlesiyle ifade edilebilir. Eğer ekonomimiz gibi yargı sistemimizi, anayasa ve yasalarımızı da geliştirmezsek daha büyük bir ülke olmak hayalden öte bir mana ifade etmiyor. Yok, eğer daha büyük, güçlü ve güvenli bir ülke olmak istiyorsak, bu değişiklikler de yetmez. Mevcut değişiklik paketi sadece bir başlangıç olması açısından önem arz eder. Arkadan mutlaka başka değişikliklerin gelmesi lazım. Sadullah Bey'in konuşması ile Tayyip Bey'in "2011 yılında yeni anayasa" sözü aynı noktaya temas ediyor. Kısaca söylemek gerekirse parça parça onararak eski kumaştan yeni bir elbise dikilemiyor. Mutlaka yeni baştan bir anayasa yapmak gerekiyor. Terörden çıkmış ve askerî şartlarda düşünülerek yapılmış bir anayasa değil; gözünü dünyanın en büyük ekonomilerden biri olmaya dikmiş, devlerle rekabete hazırlanma şartlarında yapılacak bir anayasa... Bu durumda referandumda evet çıkması değişikliklerin önünü açacak. Anayasa değişikliğini tabu olmaktan çıkaracak. "Ortalık karışınca askerler gelir. Yönetime el koyup, anayasayı değiştirir. Onunla bir otuz sene daha gideriz." anlayışını bitirmiş olacak. Milletin huzuruna kim çıkıyorsa, onların vekâletini kim alıyorsa ve de kim bu vekâletin faturasını seçimlerde ödemek durumunda kalıyorsa yetki de onun olacaktır. "Meclis yasa yapar ama anayasa yapamaz." gibi hiçbir yerde yazmayan ama büyük bir titizlikle uygulanan gizli hüküm ortadan kalkmış olacak. Sadullah Bey'in kısa ama özlü konuşmasını dinlerken yukarıdaki konular geçti aklımdan. Sayın Bakan konusuna son derece hâkimdi. Ne yapacağını çok iyi bilen bir insanın duruşu, yaklaşımı ve tevazuu vardı konuşmada. İşin hakikati ile sokağın bir kesimine yansıyan tarafı arasında yüz seksen derece fark var. Kızılay'ın göbeğindeyiz. Yaşlı bir teyze kaldırımda yürüyen başörtülü kadına parmağını sallaya sallaya bağırıyor: "Üç kuruş için yapıyorsunuz bunları, üç kuruş için! Sizin kocalarınız mutlaka AK Parti'nin korumalığını yapıyordur." Başörtülü kadın şaşırıp kalıyor. Hiç tanımadığı bu yaşlı kadını böylesine çileden çıkaran ne olabilir ki! Ama ne olmuşsa olmuş. Sokakta gücü yetse terör estirecek kadar kinlenmiş. Acaba bu yaşlı teyze Sadullah Bey'in Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın iftar programındaki yaptığı kısa konuşmayı sadece dilemiş olsa yine bu kadar keskin olur muydu? Hiç zannetmiyorum. İnsanlar olandan değil, hayal ettirilenden korkuyorlar. İnşallah 13 Eylül hayal dünyasının bitip, hayatın gerçekleriyle tanışma fırsatını herkese verir.
<< Önceki Haber Kimin hakkı var yaşlı bir kadını böyle germeye? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER