Org. İlker Başbuğ, emekliye ayrıldı. Doğrusu, görev yaptığı dönem hayli hareketli geçti.
İrtica ile Mücadele
Eylem Planı, kendisinden - haberli ya da habersiz- onun
Genelkurmay Başkanlığı sırasında hazırlandı. Deniz Kuvvetleri'ndeki yasadışı yapılanmanın
Kafes Eylem Planı isimli
belgeleri de,
İrtica ile Mücadele Eylem Planı gibi 2009 tarihini taşıyordu.
Poyrazköy'de lav silâhları ve
mühimmatın ele geçirildiği kazı da, aynı tarihlere denk geliyor. Başbuğ, ortada dolaşan ciddi iddiaları hiçbir zaman kabullenmek istemedi. Aksine, sesini sertleştirerek,
eleştiri yapan ve bilgi isteyenlere çattı. Onu, lav silâhını "
boru", İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nı "kâğıt parçası" diye nitelendiren sözleriyle hep hatırlayacağız. Deniz Kuvvetleri'ndeki dehşet veren yapılanma kamuoyuna yansıyınca, Trabzon'da
Oruç Reis firkateyninin üzerinde
basın toplantısı düzenleyerek medyayı
hedef alması, TSK aleyhine yürütülen asimetrik
psikolojik harekâttan bahsederken kullandığı sert üslûp, zihinlerde bütün canlılığını koruyor.
Başbuğ'un
Genelkurmay Başkanlığı sırasında gerçekleşen çok sayıda
terör eyleminde, "Acaba askerin bir ihmali olabilir mi?" şüphesi doğdu. Ya Heron olayındaki gibi uzun süre suskun kaldı, ya da
Tunceli karakol baskını sonrasında yaptığı gibi esti gürledi: "Mütareke basını dahi bu kadar
hain ve önyargılı değildi." (
Mayıs 2010)
Maalesef, gerçekler onu teyit etmedi. Dursun Çiçek'e ait ıslak
imzalı belge ele geçirildi;
Adli Tıp'tan, Jandarma ve Emniyet Kriminoloji'ye kadar her kurum, "İmza Dursun Çiçek'e ait" dedi. "Boru" diye nitelendirdiği ve TSK ile ilişkisini reddettiği lav silâhları hakkında ise,
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Bomba İmha ve İnceleme Şubesi bir
rapor hazırladı: "Poyrazköy'de yapılan kazılarda ele geçen lav silâhlarından dolu olanların, el
bombalarının, diğer
patlayıcı ve mühimmatın sağlam ve çalışır vaziyette olduğu anlaşılmıştır. Askeri amaçlar doğrultusunda kullanılmak üzere üretilen, piyasadan temin etmesi kolayca mümkün olmayan mühimmat söz konusudur." (15.10.2009)
Makine Kimya Endüstrisi'nin (MKE) raporunda ise, Poyrazköy kazılarında ele geçirilen ve üzerinde
seri numarası olan mühimmatın, üretildikten sonra teslim edildiği komutanlıklar tek tek sıralandı. Kısacası, lav silâhlarının birçoğu doluydu, çalışır vaziyetteydi; MKE'de üretilip, Türk Silâhlı Kuvvetleri'ne teslim edilmişti.
İlker Başbuğ, 2010 tarihli Yüksek Askeri Şûra toplantısında da, ekibini koruyabilmek için son bir hamle yaptı.
Hasan Iğsız'ı,
Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na
teklif etti. O zaman aklımıza geldi: Acaba, hem İrtica ile Mücadele Eylem Planı, hem de kara
propaganda yapacak internet sitelerinin hazırlanması için talimat veren Hasan Iğsız Paşa'yı korumak suretiyle, işin ucunun kendisine gitmesini mi önlemeye çalışıyordu? Unutmayalım ki, 2009'da Hasan Iğsız, Başbuğ'un Genelkurmay 2. Başkanı'ydı. Ondan habersiz hareket etmiş olabilir miydi?
İşte önümüzdeki günlerde
cevap bekleyen koca bir soru işareti.