MHP Grup
Başkanvekili Mehmet
Şandır,
Habur kapısına gelen PKK’lıların üç
mektup getirdiğini, bunlardan birinin
genel af istemiyle ilgili olduğunu söylemiş. Sonra da sormuş: “Bu mektup CHP’ye mi yazılmıştı?”
Tabii bunu sormasının nedeni, Kılıçdaroğlu’nun, ortada fol yok yumurta yokken, terörü bitirmenin yolu genel aftan geçer gibisinden bir laf etmesi. Şimdi,
Cumhuriyet tarihi boyunca 100, yanlış okumadınız, yüz adet genel af çıkarılmış bu ülkede. Yani ülkenin gazla şişen bağırsaklarını boşaltmak amacıyla genel af
müshili verilmiş, kimi zaman ağızdan kimi zaman da makattan. Bunların hemen hiç biri, “gazın” sürekli olarak kaybolmasını sağlamamış. Çünkü, genel af ilan edip ortalığı geçici olarak rahatlattıktan sonra, bünyenin bir daha gaz dolmaması için gerekli önlemler almak gerekiyor. Eğer “
yaşam biçimi” hiç değişmeyecekse, gaz gene doldurur mideyi ve bağırsakları.
Yaşam biçimini değiştirmeye var mısınız? Yani BDP/PKK’nın istediği “özerklik” sözcüğünü masada tartışmaya var mısınız Kemal Bey?
İmralı’dakini muhatap kabul edip masaya oturarak görüşmelere var mısınız? Varsanız eğer, boş geçin genel affı falan. Gidin İmralı’ya; oturun adamın karşısına başlayın pazarlığa! Bakınız, genel af, bir müshil değildir. Genel af çıkarmadan önce, hele de PKK’ya yönelik, binlerce şehit yakınını, hala hastanelerde
tedavi gören gazileri, cephede savaşan delikanlıları ve onların ailelerini de düşüneceksiniz. Onlar
mağdurdur! Mağdur hakkı yersiniz, eğer damdan düşer gibi genel af diye ortaya çıkarsanız!
Ve mağdur hakkı yemekle saçı bitmemiş yetim hakkı yemek aynı kapıya çıkar
arkadaş!
Vatikan’ın yolları paradan geçer paradan!
Geçenlerde kalktım Roma’ya gittim. Dolaştım sokaklarında, Trastevere’ye uzandım; Sabatini’de oturdum
akşam. Aşağı yukarı on beş yıllık dostum Carlo Battaglia’yla, şef
garsonla, sohbet ettim, Lavoglio ustanın elleriyle hazırladığı midyeli spagettiye çatalla daldım, zeytinyağıyla yıkadım közlenmiş patlıcanları, rokaları da limon suyuna boğdum.
Via Condotti’de tanıdık esnafla muhabbete soyundum; dediler ki “Türkler’de çok para var artık. Ruslar’dan sonra en iyi müşterimiz onlar!” Şaşırmadım. Aman Kemal Bey duymasın; havuzlu villadan sonra
yurt dışı alışverişlerini de kınar! “Ekonominiz bizi bile solladı valla!” dedi Valantino’nun müdürü
Cambrini. Bankası aracılığıyla Türk Devlet tahvili almış, pek memnun hayatından. “Hem güvenilir hem de faizi kallavi!” dedi sırıtarak. Güvenilir lafına sevindim de faizi kallavi lafı pek hoşuma gitmedi doğrusu. Neyse.
İspanyol merdivenlerinde gün battıktan, el etek çekildikten sonra oturdum cıgaramı tellendirdim. Eski günlere, eski dostlara, eski sevgilere daldım bir süre.
Derken, Roma’daki üçüncü günümün sabahı, Vatikan Müzesi’ne düştü yolum. Merak eder dururum Vatikan Müzesi’ni, ta Dan Brown’un “Da Vinci Şifresini” okudum okuyalı. Kapıya doğru yürüdüm. Tam içeri gireceğim, bir “novice” dikildi yoluma. Yani ruhban okulu son
sınıf öğrencisi. Karalara bürünmüş 30 derece güneşin
altında. Sol koluna
gümüş haçlar dizmiş, zincirlerin ucunda tek tek sallanan.
“Signor prego..” diye topa girdi ama ben İtalyanca bilmediğimi söyleyince İngilizceye döndü:
“Haçlar saf gümüş. Tanesi
20 euro..” “İstemem teşekkür ederim.” Yanından geçip yürüdüm; hemen döndü kolumdan çekti. Bu kez elinde bi altın haç var:
“Bu çok özeldir: İsa Efendimizin memleketi Bethlehem’den gelme; kutsal sularda yıkanmış. Sırf senin için 75 euro.”
Niye “sırf benim için?” Suratımda ahmak mı yazıyor?
“Teşekkür ederim...”
Kurtulmak ne mümkün!
“Bak buna hayır diyemezsin. Bunu Papa Hazretleri kutsadı.” Gene altın bir haç sallanıyor elinde.” Fiyatı da yüz euro..”
Adama bir
vücut çalımı atıp, sıyrıldım.
Bu arada çevremde yüzlerce insan var. Haçlar kapış kapış gidiyor!
Derken ana kapıya geldim. Küçük kulübelerden birinde 25 euro kesilip giriş biletimi aldım. Ve Vatikan Müzesi’nden içeri girdim. Daracık bir koridor düşünün. Sağınız, solunuz “
yasak-kapalı-girilmez” yazılarıyla dolu. Bu koridorda yürüdüm elli metre kadar. Ve daha geniş bir koridora geldim. Sağda solda eski zırhlar, vazolar falan var,
mermer yüksekliklerin üzerinde.
Kitaplar nerede? Yasak.
Tablolar? Yasak.
El yazmaları? Yasak.
Belgeler? Yasak.
Arşiv? Yasak.
Her şey yasak; zırhlar, üç beş sağı solu kırık ve kimin yaptığı belirtilmemiş
heykel ve vazolar dışında. Yürüdüm. Ve Sistine Şapeli’ne geldim. İçerisi ana
baba günü. Sıcaklık atmış derece. Konuşmak yasak, oturmak yasak, fotoğraf çekmek yasak. Tavanlar Mikelanj’ın süslemeleriyle bezenmiş. Sanatsal anlamda gerçekten soluk kesici. Ama dinsel anlamda, eğer Katolik değilseniz, sizi hiç etkilemiyor. Dahası tabloların anlamını belirten yazılar da yok çevrede. Belki bilsem sakallı beş adamla, üç
genç kadının ne yaptığını, kuzularla develerin nereden gelip nereye gittiğini daha bir keyfine varacağım gözlerimin seyreylediğini!
Ben böyle tavanlara bakarken, çevremizi saran muhafızlar şşşşşşşşştttttt diye bağırarak mırıltıları susturdu. Sonra mı ne oldu? Yarını bekleyeceksiniz...
35 yaşındaki erin faydası ne olur?
Adam yirmilerinde şu ya da bu nedenle askere gitmemiş ya da gidememiş. İş kurmuş;
işçi çalıştırıyor,
vergi ödüyor. Ama
bedelli askerlik yasasına hayır dendiği için bu adam ve onun gibi en az 500 bin kişi korku içinde yaşıyor; yarınlara güvenle bakamıyor. Bunlara ailelerini ve yanlarında çalışanları eklediniz mi ortaya 3 milyon gibi korkunç bir sayı çıkıyor. Bu adamlar zengin değil.
Askerlikten kaçmak da istemiyorlar. Ama yurt dışında çalışanlara tanınan haktan yararlanmak istiyorlar. Neden bir sefere mahsus olmak üzere bir
kararname çıkarılmıyor? Neden bu sorun, kapanmayan bir yara gibi cerahat toplamayı sürdürüyor?
Bu yasanın çıkarılmasına
Genelkurmay karşı çıkıyor. O zaman Genelkurmay, otuzunu devirmiş, kırkına merdiven dayamış 500 bin kişiyi ne yapacak, bunu açıklasın? Bu adamlar ayak işlerine mi bakacak? Garson,
ayakkabı boyacısı, mıntıka temizlikçisi,
tuvalet sorumlusu mu olacak?
Yapmayın lütfen! Bu adamların Türk ekonomisine ciddi katkısı var. Vergi ödüyorlar, yüz binlerce insana iş sağlıyorlar. Dahası, adam başına 10 bin euro bedel öderse bu yarım milyon kişi, kaç özelleştirmeye
bedel olur bu biliyor musunuz?
Onun için bir kez olsun bu yarım milyon insanın feryadına ciddi ciddi
kulak verin ve lütfen çözüm bulun!