Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Paket kımıl zararlısıyla mücadele eden çiftçiye ne veriyor” türünden incilerini saymazsak, 12 eylülde oylayacağımız
Anayasa değişikliğinin içeriğine dair kimsenin bir itirazı yok.
Boykotçular ve hayırcılar da, kararlarının siyaseten alınmış bir tavır olduğunu açık açık dillendiriyorlar zaten.
Bu sütunda değişiklik paketinin içeriğiyle ilgili pek çok şey yazdım. İsterseniz şimdi de hayırcıların ve boykotçuların ‘siyaseten’ gerekçelerine bir bakalım.
a) “Anayasa değişiklikleri toplumun tüm kesimlerinin dâhil edileceği bir mutabakatla yapılır. Çağdaş
demokrasilerdeki pratikler bunun kanıtıdır. Oysa AKP herkesi sürecin dışında tuttu.”
Birincisi mutabakat dediğiniz şey, iddia edildiği gibi her derde deva teramisin değildir.
Dünyanın hiçbir demokrasisinde anayasalar yüzde yüz mutabakatla yapılmamıştır. Üzerinde tüm toplumsal kesimlerin yüzde 90 oranında falan “uzlaştırıldığı”
anayasa değişiklikleri (Bkz. TC 1982 Anayasası) ancak diktatörlükler de olur. İkincisi, çağın gerekliliklerinin ve demokratik teamüllerin zorunlu kıldığı yasal değişiklikler, mutabakat gözetilmeksizin gerçekleştirilir. Aksi takdirde, “sol” kesimlerin de desteklediği idam cezasının kaldırılması asla ve asla mümkün olmazdı mesela.
b) “Yetmez ama
evet dersek, elimizde, AKP’yi yeni bir anayasa yapması için sıkıştıracak argüman kalmaz. Bu yüzden hayır diyorum.”
Evet, haklısınız bu önermeyi ileri sürenlerin nasıl olup da üniversiteye giriş sınavında
felsefe grubu sorularını çözebildiklerine, gazeteci, sosyolog ve hatta
hukukçu olabildiklerine ben de
akıl sır erdiremiyorum. Ama başka şansımız yok,
yanıt vereceğiz. Siyasal
iktidarı kapsamlı bir değişikliğe ikna etmek amacıyla, devamı getirileceği açıkça beyan edilen ve bizim de içeriğine karşı olmadığımız bir değişiklik girişimine engel olmaya çalışmak, asansörün bulunmadığı bir binada, onuncu kata çıkmak isteyen birinin ilk katları bombalamasından farksızdır. Varmak istediğiniz kata ne kadar yakınsanız, üst katlara çıkmanızı engellediğini iddia ettiğiniz iktidar karşısında eliniz o denli güçlüdür. Sendikal mücadeleden tutun da, demokratik alandaki pek çok mücadele aracı ve yöntemi bu temel mantık üzerine kuruludur.
c) “Bir solcu olarak çoğunu ben de istiyor olsam da, hükümetin önerdiği Anayasa değişikliğini kabul edersem, düzenin suruna
harç olurum.
Bu yüzden boykot ediyorum.”
Dağdaki gerillanın ya da diğer yeraltı örgütlerinin bunu dillendirmesine hiçbir sözüm olmaz. Adamlar sistemi tüm kurumlarıyla reddediyorlar ve bu yüzden ‘oynamıyorlar’. Özetle tavırları
Yıldırım Türker’in mızıkçılığından epeyce farklı. Ancak parlamentoda grubu bulunan bir partinin ya da Meclis’e girmek için sistemin tüm yasal prosedürlerini yerine getiren partilerin boykot demesi düpedüz kolpacılıktır. Bu mantıkla, Terörle Mücadele Kanunu’nun iyileştirilip taş atan çocukların cezaevinden kurtarılması da düzen içi bir çözümdür ve son tahlilde sistemin meşrulaştırılmasına
hizmet eden bir gelişmedir. Dolayısıyla sonucunu desteklesek de güvenmediğimiz siyasal iktidardan gelen bu ve benzeri yasal düzenlemeleri boykot etmemiz gerekir. Bence bu arkadaşlar bir adım daha ileri gidip, Meclis’i, yargıyı, tapu dairesini... de boykot etmeliler. Meraklanmasınlar, halkının çıkarına olduğunu bildikleri bir anayasa değişikliğini siyaseten reddederken ve boykotu dayatırken yaşamı boykot ediyorlar zaten; lafı bile olmaz yani.
Demokrasi geçer akçe oluyor
Geçen cuma yazımın ardından AKP Grup
Başkanvekili Ayşenur Bahçekapılı aradı. İstanbul’da düzenledikleri
sokak iftarlarının atmosferini mutlaka solumam gerektiğini söyledi.
Çarşamba akşamı Ayşenur Hanım’la ve Belediye Başkanı
Hüseyin Bürge ile birlikte Fatih’teki bir sokak iftarına katıldık. Gerçekten de muhteşem bir atmosfer vardı. Ama benim asıl ilgimi çeken Ayşenur Hanım’ın insanlar oruçlarını açmadan önce sahneden yaptığı konuşma oldu. Ayşenur Hanım “Kanla, baskıyla yapılmış 12
Eylül Anayasası’nı, daha demokratik ve
özgürlükçü bir hale getirmek için atılan bu ilk adıma referandumda ‘yetmez ama evet’ diyoruz” dediğinde, kendisini dinleyen “muhafazakâr” kalabalığın coşkusu, bu ülkeye dair umutlarımı arttırdı. Memleketimde dindarlar da, demokrat bir milletvekilinin özgürlük ve eşitlik talep eden konuşmasını yürekten alkışladıktan sonra dualarını okuyup oruçlarını açıyorlar. Bahçekapılı gibi, önyargıları kıran, kitlesini dönüştüren, demokrat ve cesur vekillere her partide ihtiyaç var.