12
Eylül’de
Türkiye çok önemli bir
referandum yapıyor.
Referandumda
evet çıkarsa
yüksek yargının mevcut yapısında, kompozisyonunda ve
tayin şeklinde değişiklikler olacak.
Ben de, bir yurttaş olarak, en çok bu nedenden
12 Eylül günü evet diyeceğim.
Yargının genelinde ama en çok da yüksek yargıda büyük problemler var.
Anayasanın 90. maddesini ısrarla görmek istemeyen bizim yüksek yargı.
Bu nedenden de
AİHM’de en çok mahkum olan
ülke de bizim Türkiye.
Yüksek yargının fahiş ideolojik hataları nedeniyle AİHM’in hükmettiği tazminatları ödeyen ise sokaktaki
vergi mükellefi; Sayın
Güngör Uras’ın tabiriyle de Ayşe Teyze.
Yüksek yargının AİHM mahkumiyetleri başlı başına bir skandal.
Ama en azından bunun kadar önemli başka bir skandal da zamanaşımı nedeniyle klase edilen yani raflara kaldırılan çok ama çok önemli kriminel
dosyalar.
Zamanaşımı nedeniyle raflara kalkan dosyaların bir bölümü de işin bir ucunda devletin bir kanadının, uğursuz bir kanadının bulunduğunu herkesin bildiği dosyalar.
16
Mart 1978 günü
İstanbul Üniversitesi’nin önünde bir
katliam gerçekleştirildi ve bu katliamın sorumluları bulunamadı; bombayı atıp kaçan kişilerin peşine takılmak isteyen polisleri yanlış yöne, göz göre göre yönlendiren kişi ise terfiler aldı,
Trabzon Emniyet Müdürlüğü’ne kadar yükseldi, zanlılardan Mustafa Doğan’ın ifadesi bile alınamadı.
Dosyanın zaman aşımına uğramasına neden olan yargıçları da
HSYK kurtardı; temennim 12 Eylül referandumunun da bizi bu HSYK yapılanmasından kurtarması.
16 Mart katliamının 12 Eylül uğursuz patikasında önemli bir kilometre taşı olduğu herkesin malumu.
Geçenlerde de DİSK eski Başkanı rahmetli
Kemal Türkler’in
cinayet davası, kızının canhıraş itirazları altında zamanaşımına
kurban gitti.
Kemal Türkler de evinin önünde 12 Eylül darbesinden yaklaşık iki ay önce vurulmuş idi; bu cinayet de 12 Eylül yolunda başka bir kilometre taşı idi, fail bir türlü yakalanamadı ve dosya geçtiğimiz aylarda zamanaşımından rafa kaldırıldı.
Şimdi de yine yakın tarihin çok önemli başka bir dosyası,
Yüksekova çetesi dosyası zamanaşımından rafa kaldırılıyor; bilindiği gibi Yüksekova çetesinin bir başka adı da üniformalılar çetesi.
Bir dava, üstelik bu kadar önemli bir siyasi dava nasıl zamanaşımına uğrar, doğrusu benim aklım ermiyor.
Muhtemelen HSYK’nın eriyordur zira bu zamanaşımı skandallarına bir itirazları yok;
Ergenekon savcısı
Zekeriya Öz’ün ve bu dava sürecinde görev yapan yargıçların yerini değiştirmek için gösterdikleri gayretin binde birini bile bu üç meşum davanın zamanaşımına uğramaması için göstermediler.
12 Eylül referandumu bu zamanaşımı skandallarına da bir nokta koyabilmek için çok önemli bir tarih.
Yüksekova çetesinin zamanaşımı 27
Ağustos 2010 günü, üç gün sonra doluyor; bakalım HSYK ne yapacak, nasıl bir açıklamada bulunacak?