Oyun içinde oyun


Referandum öncesi her türlü bilgi kirlenmesine, provokasyona vs. hazır olmak şart. Sebep-sonuç ilişkisi doğru kurulamazsa ve yaşananların kime yaradığı doğru hesaplanamazsa oyuna gelmek an meselesidir. Ama Türkiye de eski Türkiye değil. Kirletilmiş bilgilere teslim olmuyor; olmayacak da! Maskeler düşecek, kimin nerede hangi tezgâhla kendi ayıbını kapatmak için telaşa kapıldığı ve tebdil-i kıyafetten vazgeçerek neler yaptığını artık daha net göreceğiz. Öyle anlaşılıyor ki referandum yaklaştıkça anlaşılması güç, karmaşık hadiseler yaşanacak. Sağ gösterip sol vuranlar, bin bir çeşit kılığa bürünerek etrafı maskeli baloya çevirecek. Böyle sisli puslu günlerde kimin ne yaptığına bakmak kadar, niçin yaptığına ve kime hizmet ettiğine bakmak da gerekiyor. Sebep-sonuç ilişkisi doğru kurulamazsa ve yaşananların kime yaradığı doğru hesaplanamazsa oyuna gelmek an meselesidir. Oysa bu ülkede oyun içinde oyun oynayan usta(!) oyuncular bulunmakta. Piyonlara takılıp kalmamak için oyunu doğru okumak gerekiyor. Mesela PKK... Referandum ufukta görünür görünmez sandığı boykot edeceğini, terörü yeniden hortlatacağını duyurmuştu. Sebep?.. Tabii ki makul bir gerekçe yok. Referandum paketinin içeriğine 'Hayır' demek için aslında hiç kimsenin makul bir gerekçesi bulunmuyor. O yüzden de paket dışı tartışmalar çıkarılıyor ki referandumun aslı unutulsun, partizanlık devreye girsin. PKK'ya dönecek olursam şunu söylemem lazım ki; bu örgüt zannetti ki, boykot çağrısı yaptığında Güneydoğu'da halk, örgütün bu isteğine hemen boyun eğecek ve referandumda katılım düşük çıkacak. Öyle olmayacağını anlamış durumdalar şimdi. Halk artık soruyor: Neden boykot? Üstelik referanduma karşı çıkarak ortaya bir tablo kondu. MHP, CHP ve PKK ittifakı gibi bir görüntü oluştu. Bu durumdan, CHP ve MHP mutlu değil. BDP ve PKK da bu duruma düştüğü için büyük bir sarsıntı yaşıyor, durumu kurtarmak için arayışlar içinde kıvranıyor. Hatırlanacağı üzere PKK, mayıs ayının bitimiyle terör olaylarını tırmandırmaya başladı. Çok sayıda şehit verilince, Türk milliyetçiliği üzerinden siyaset yapmaya çabalayan parti ve kitleler devreye girecek, açılım aleyhtarlığı yapılacak ve oluşan gergin hava ile iktidar partisi yıpratılacaktı. Plan devreye sokuldu ama hiç beklenmedik bazı olaylar yaşandı. Mesela Hatay'ın Dörtyol ilçesinde yaşanan ve dört polisin şehit olması ile sonuçlanan olayda PKK, JİTEM, MHP gibi birbirinden ayrı düşünülen yapıların iç içe geçtiğine dair somut kuşkular uyandı. MHP ilçe meclis üyesi, karıştığı olaydan dolayı partiden istifa etmek zorunda kaldı. Şehit cenazelerindeki kışkırtma ve halkı galeyana getirme eylemlerinde de bazı somut bulgulara rastlandı ve anlaşıldı ki kitleleri birbirine düşürmek için çalışan yapılarla karşı karşıyayız. Bu yapılar birbirine düşman gibi görünüyordu oysa. Perde gerisinde aynı amaca hizmet eden ekiplerin bir maksadı da şehit cenazeleri üzerinden siyaset üretmekti. Oyun bozuldu. Çünkü suçüstü yakalananlar, kuşkulara yol açtı. Üstelik toplum da eski toplum değildi; yani her provokatif eylem sonrası artık şu soru yöneltiliyordu: Biz bu filmi daha önce de görmedik mi? PKK yetkilileri, yeni bir açıklama yaparak, 'çatışmasızlık' kararı aldıklarını duyurdu. Buna 'ateşkes' diyenler de var. Sebebini açıklarken, "Devletle görüştük, anlaştık." gibi laflar sarf ettiler. Devletten maksatları kimdir, devletin hangi birimiyle temas halindedirler; bunlar muğlak. Ancak söylenen sözlerin iktidar partisini yıpratacağını, ilk akla gelenin siyasî otorite olacağını bilip hince bir yol tercih ediyorlar. Nitekim bazı muhalefet partileri bu demeçlerin üzerine hemen atladı ve AK Parti'yi PKK ile ortak hareket etmekle suçladı. Doğru mu bu iddia? Tabii ki hayır. Ancak örgüt, böyle bir hava oluşturmaya ve kafaları karıştırmaya niyetli. Boykot kararının halkın içine sinmediğini şimdilerde çok daha net fark ediyorlar. Sandığa gidecek yöre halkının ekseriyetle 'Evet' diyeceğini de biliyorlar. Yeni bir poz vermeye gayret ederek Türkiye'nin pek çok yerinde tepkiye sebebiyet verecek bir ittifak görüntüsü oluşturmaya çalışıyorlar. Bu tavrı çok net gören Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Açık söylüyorum, bu alçakça bir iftiradır. Referandum sürecini etkilemeye yönelik uydurulmuş bir yalandır." dedi. Bu kadar keskin konuşmakta haklı; çünkü referanduma kökten karşı çıkan örgüt 'Evet' diyormuş gibi yaparak 'Hayır' sayısını artırmak istiyor. Bu ucuz numarayı bu ülkenin insanı yutar mı? Sanmam. Çünkü bu örgütün foyası ortaya çıktı artık. Nasıl derin ilişkiler içinde olduklarını Heron tartışmalarında, Reşadiye ve Dörtyol saldırılarında herkes gördü. Maskelerin düştüğü bu saatten sonra oyun içinde oyun tezgâhlamak çok da kolay olmayacak. Referandum öncesi her türlü bilgi kirlenmesine, provokasyona vs. hazır olmak şart. Baksanıza, uzun zaman çetelerle mücadele ediyor diye baş tacı edilen bir emniyet müdürü çıkıyor, Ergenekon'u aklamaya, devletin adlî ve güvenlik kurumlarını zan altında bırakmaya, bütün bunları yaparken de bir cemaat fobisi oluşturmaya yelteniyor. Tam oyun içinde oyun. O kadar ki, adam belgeli bütün örgüt suçlarını bile görmezden gelerek ve onları aklamaya kalkışarak kendi mazisini de inkâr ediyor. Ekipçiliğin, kıskançlığın ve intikam duygusunun nasıl korkunç bir işbirliğine dönüşeceğini gözler önüne seriyor... Türkiye, eski Türkiye değil. Kirletilmiş bilgilere teslim olmuyor; olmayacak da! Maskeler düşecek, kimin nerede hangi tezgâhla kendi ayıbını kapatmak için telaşa kapıldığı ve tebdil-i kıyafetten vazgeçerek neler yaptığını artık daha net göreceğiz. Genelkurmay bunun için mi haftalardır bekledi? Artık duymayan, bilmeyen kalmadı. Genelkurmay Başkanlığı sustukça iddialar dalga dalga yayıldı. 'Açıklama yapın!' dendikçe daha derin bir suskunluk ortaya çıktı. Askerler konuşmayınca gözler diğer yetkili makamlara çevrildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Heron skandalının takipçisiyiz." şeklinde kısa bir açıklama yapmıştı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise askerî makamlara soru sormaktan ziyade, iktidarın Heron iddialarına cevap vermesi gerektiği üzerinde durmuştu. Tartışmalar uzayıp giderken, devreye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül girmiş ve Heron olayının üzerinin kapatılamayacağını çok net bir şekilde ifade etmişti. Başkomutan sıfatıyla yaptığı bu açıklamaya rağmen, Genelkurmay bir zaman daha sessiz kalmayı tercih etti. Cumhurbaşkanı, konuyu tekrar gündeme getirerek Genelkurmay'ın açıklama yapacağını duyurmuştu. Sonunda, neredeyse bir aydır sesi çıkmayan Genelkurmay, açıklama yaptı. Heyhat! Beklenen açıklama tatmin edici olmaktan çok uzak. Gerçeklerle örtüşmüyor, eldeki bilgilerle (hatta kendi beyanlarıyla da) çelişiyor. Daha kötüsü, askerî mercilere karşı oluşan soru işaretlerini artırıyor. Olay ve iddialar neydi? Hantepe'deki karakolumuza düzenlenen saldırı, Heron adlı insansız uçaklarla kaydedilmişti. Evlatlarımızın tek tek nasıl şehit edildiği, dakikası dakikasına belli yerlerde seyredildi, ancak o çocuklara yardım gönderilmedi. Ne helikopterler devreye girdi, ne takviye güçler teröristin başını ezmek için oradaydı. Çatışmalar bittikten sonra olay yerine gidilmiş, bu arada 6 çocuğumuz kurban verilmişti. Olay öncesi, her biri ortalama 150 kilo olan ağır silahlar taşınırken de gerekli istihbarat yapılmamış, tedbirler alınmamış, birileri görevini ifa etmemişti. Genelkurmay önceki gün adeta zoraki bir açıklama yaptı ama... "Hava şartları kötü idiyse niçin Heron görüntüleri bu kadar net?" sorusunun cevabı yok. Saldırı öncesi Heronların teröristleri tespit edip raporlamasına karşı, "Olay kontrol altında..." denerek hadisenin niçin ciddiye alınmadığının açıklaması yok. Genelkurmay'a göre saldırı, 01.40'ta başlıyor ve ilk yardım birliğimiz 04.30'da olay mahalline ulaşabiliyor. Bundan daha kahredici bir acziyet olabilir mi? Sorular uzayıp gidiyor maalesef. Bu durum gerçekten de, oyun içinde oyun mu var endişesini güçlendiriyor. Askerî makamlar bir konuda hata yapıyor. Her kurumda olduğu gibi, TSK içinde de hata yapan, hatta kasten hata yaparak başka sevdalar, maceralar peşinde olanlar çıkabilir. Genelkurmay, olaylarda açık ihmali bulunan kişilerden hesap sormuyor; hatta olayları topyekûn inkar gibi, herkesi aklama gibi, hatanın arkasında kenetlenme gibi yanlışlar yapıyor. Ayrıca kamuoyunun beklediği soruşturmaları başlatamıyor, başlattım dediğini de bitiremiyor. Dağlıca Saldırısı'nda da, Aktütün Karakolu'nun basılmasında da, İskenderun'da şehit verdiğimiz olayda da, Reşadiye Saldırısı'nda kaybettiğimiz çocuklarımızda da, Gediktepe baskınında da ihmaller, korkunç hatalar, hatta kasıt ihtimali doğuracak pek çok yanlış yapıldı. Hiçbirinin hesabı sorulmadı. Kelime oyunlarına başvurarak yapılan internet açıklamaları hiçbir soru işaretini ortadan kaldırmıyor. Üstelik kafalarda şöyle bir istifhamı tetikliyor: Bu kadar cılız ve gerçeklikten uzak bir açıklama yapmak için neden haftalardır beklediniz? Öyle ya; bazı konularda (özellikle şahsî konularda) anında açıklama yapıyorsunuz... Referanduma doğru SORU: Son HSYK krizinin referandum ile bir ilgisi var mı? CEVAP: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) yine şaşırtmadı ve geçen sene olduğu gibi masa altından korsan bir kararname çıkararak, kamuoyunun yakından takip ettiği davaların hâkim ve savcılarını değiştirmeye çalıştı. Adalet Bakanlığı da kararnamenin karara bağlanmayan bölümlerini geri çekerek devam eden davalara olası bir müdahalenin önüne geçmiş oldu. HSYK'nın ısrarla heyetlerini değiştirmek istediği bazı davaların isimlerini art arda yazınca bile gerçek maksadın ne olduğu kolayca anlaşılıyor: Ergenekon, Balyoz, faili meçhuller, Cihaner ve Kozmik Oda davaları... Daha önce bazı üyeleri Ergenekon sanıkları ile toplantılar yaparken görüntülenmiş, bazı üyelerinin hangi mahkemeye kim atansın şeklinde pazarlıklar yaparken ses kayıtları medyaya yansımış bir kurulun ısrarla bazı davalara etki etmeye çalışması, kamuoyunda bu davaların hasıraltı edileceği endişesi doğuruyor. HSYK, sadece bu işlerle uğraşmıyor. Geçtiğimiz hafta gazetemizde görmüşsünüzdür, HSYK'nın çalışkan(!) üyeleri referandumda "Neden hayır oyu verilmesi" ile ilgili kitapçık hazırlamış. Binlerce adet basılan bu kitapçık, hâkim ve savcılara gönderilmiş. Sanki bir siyasî parti ile karşı karşıyayız! Bütçesi bizim ödediğimiz vergilerimizle karşılanan ve kanunen siyaset üstü olması gereken bir anayasal kurumun bürokrat üyelerinin böyle davranmaya hakkı var mı? Bir dernek ya da sivil toplum kuruluşu değilsiniz ki siz. Peki sizi bu kadar endişeye sevk eden şey ne? Cevabı basit, 12 Eylül'deki referandumun kabul edilmesi halinde HSYK, daha çoğulcu bir yapıya ulaşacak. Eskisi gibi ideolojik karar ve atamalar yapamayacak olmanın sıkıntısı var kurulda. Sadece HSYK'nın yapısını daha çoğulcu hale getiren maddeden dolayı bile referandumda evet oyu verilir. Zaten HSYK üyeleri de bunun farkında olacaklar ki, adliye adliye dolaşıp şimdiden referandum sonrası için kulis yapıyorlar.

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER