Karşılaşma öncesinde Ali Sami Yen'de öyle tatsız bir ortam vardı ki bundan iyi sonuç doğacağını düşünmek için fazla iyimser değil insanı güldürecek kadar hayalci olmak gerekiyordu.
Üçüncü sezondur hemen her maçta
takımın
kilit adamlarının mutlaka
sakat olması gibi bir tuhaflık artık bezdirici bir hal almıştı. Bırakın transferle takımın güçlenmesini, eldekileri oynatmak bile dertti.
Keita ile M.
Topal mumla aranıyordu.
Taraftar da durumun farkındaydı. Ali Sami Yen'in hiçbir durumda dolmayışının yanında, daha maç başlamadan "Vur, kır, parçala/Bu maçı kazan!" iğrençliğinin gündeme gelişi bu umutsuzluktandı. Fizik gücünün Sivasspor'dan daha yukarda olduğu söylenen
rakip karşısında nasıl bir sonuç alınabileceği konusunda bütün bunlar, iç karartıcı olmanın da ötesinde azap verici hale gelmiş olan gerçeklerdi.
M.Batdal'ın ilk 10 dakikada kendisine atılan topların hiçbirini alamayışının çıkardığı sorun yetmiyormuş gibi kramponlu ayakkabısını değiştirmesi sırasında takımı golü yiyordu. Allahtan Kuznetsov bomboş durumda dışarı vurdu. Ancak kurtuluş yoktu. İlk yarım saatteki
görünüm, 'gol rakipten gelir' şeklindeydi ve gecikmedi. Sarı Kırmızılı takım oyunu kontrolü altına alıyormuş gibi yaparken kendini kandırıyordu ve topu ağlarında gördü.
Üstelik geliyorum diyen tek gol de değildi.
Avrupa'nın devlerinden biriyle oynarcasına perişanlık içindeki Cim Bom, H.Balta'nın arka
direk hamağındaki uykusuyla Avrupa defterini çok
erken kapatacak noktaya geldi. Sarı Kırmızılı takımın her rakibinden kat kat üstün kadrosunun bu perişanlığı yaşamasının nedeni sadece
sakatlıklar değil elbet. Ancak asıl önemli nedenin söylenmesi pek hoşa gitmiyor. Korkarım, benim edep dairesinde anlatmaya çalıştığım gerçekler, bu alanın çok dışında şekliyle gündeme gelmek üzere.
İlk yarıda sahada oyuncuların sadece isimleri vardı, ikinci 45'te biraz cisimleri de görünür gibi oldu. Sezona iyi hazırlanmamış olmanın yetersizliği "ruh" çağrılarak giderilir gibi oldu. O ruhun insan şekli de Kewell oldu. Nerdeyse aylardır ilk kez Cim Bom'un şanslı olduğu pozisyonda Milan
Baros'un golü aslında çok geç olmadan geldi. Ancak sonrasında takım becerikli değildi, hele şans hiç yanında olmuyordu. Özellikle Servet'in mutlak gollük kafa vuruşunun direkten dönüşü talihsizlikti. Neyse ki pek yürüyecek hali olmayan Baros hiç değilse gol atılacak yerde durmayı biliyordu. Böylece
Galatasaray son yıllarda gelenek haline gelmeye başlayan, adı sanı olmayan takımlara Ali Sami Yen'de yenilme utancının önüne geçebildi. OFK Beograd maçında yaşanan durum nedeniyle hiç değilse 'bu rezaleti orada temizlerim' umudunu ele geçirmeyi bildi.
Çok uzak olmayan geçmişin Milan,
Real Madrid,
Barcelona gibi devler karşısında Galatasaray'ın yapabildiklerini hatırlayıp da hüzünlenmemek elde değil. Artık bu Cim Bom'a her rakip Barcelona!