Geçmişini bir kalemde silenlerden biraz farklı galiba meşrebim.
Google+' class='textetiket' title='Google haberleri'>Google’ın CEO’su gibi düşünmüyorum,
Kemal Kılıçdaroğlu gibi de düşünmüyorum.
Önder Sav gibi hiç düşünmüyorum.
Hayret, Deniz
Baykal mesela, hayata karşı daha yakın duruyor bana.
Fikrimiz, zikrimiz tutmaz birbirini oysa.
Ama hayat başa sarılamayan bir film, bunda uyuşuyoruz.
Önemli bir kriter benim için.
Geçmişine sahip çıkamayan, geleceğine de sahip çıkamaz çünkü.
***
Google’ın CEO’su
Eric Schmidt, facebook gençliğini uyarmış.
Hem bir kehanette bulunmuş, hem
nasihat etmiş onlara.
Sosyal paylaşım sitelerinde nasıl bir geçmiş oluşturduklarına dikkat etmelerini istiyor, evvela.
Kişisel bilgi ve fotoğraflarını öyle gelişi güzel koymamaları gerekiyormuş,
sanal ortamlara.
Zira, günün birinde, internet profillerinden utanç duyabilirlermiş.
O kadar ki, bu ‘facebook pişmanları’na, gelecekte isim ve kimlik değişikliğine gitmelerini salık veriyor.
Sanal geçmişlerinden ancak böyle kurtulabilirlermiş.
Yabana atılır cinsten değil, vakıa, bu uyarılar.
Yine de geçmişe sünger çekmek şart mı?
Hatadan, kusurdan, zaaftan, acıdan... Hasılı, geçmişinden
mürekkep değil midir insan denilen mahluk?
***
Gerçek hayatta da, geçmişiyle geçinemeyen canlı örneklerimiz mevcut.
Dersim’li Kemal Kılıçdaroğlu, onlardan biri.
Dersim mezalimi yaşandığında, henüz doğmamış olmakla teselli buluyor.
Bu kurtarıyor onu, Dersim’in acı hatıralarına ortak olmaktan.
Heyhat!...
Başka hiçbir
kayıt yoksa bile hakkında, benim daha önce yazdıklarım yeter, o geçmişle bağ kurmasına.
Kendi ayak izlerini kaybettiyse, Google taramasından bulabilir.
20
Kasım 2009 tarihine baksın; şöyle bitirmişim o günkü yazımı;
“
İhsan Sabri Çağlayangil’in kendi sesinden itiraflar var.
Onur Öymen gibi, ‘
isyan da böyle bastırılırmış’ mı diyeceğiz?
Bizzat Kemal Kılıçdaroğlu’nun Çağlayangil’le yaptığı mülakatın ses kaydını dinledim.
Sene 1987, yer Çağlayangil’in Bursa’daki evi.
Gandi Kemal soruyor, dönemin
Malatya Emniyet Müdürü anlatıyor:
Yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler... Kanlı bir harekât oldu... Zehirli gaz kullandılar, mağaralarda fare gibi zehirlediler bunları...”
Bu gerçeği ortaya çıkaranın kendisi olduğunu unuttuktan
sonra, Kılıçdaroğlu’ndan ne bekleyebiliriz ki?
Daha geçen seçimlerde kader birliği yaptığı Gürsel Tekin’e hâlâ sahip çıkamamışken hem de...
Nerede kaldı, ona Nuh Nebi zamanları gibi gelen büyük yıkımın acılarıyla hemhal olmak...
***
Fakat Baykal başka!
Geçmişiyle barışık yaşayabiliyor, her şeyden önce.
Meraklıları için söylüyorum, dün sabah geldi beklediğim o
telefon.
Hiç şaşırtmadı beni, arayan
Deniz Baykal’dı...
Sesi mi, tonu mu, titreşimleri mi?
Umduğum gibi buldum...
Yazımı okumuş; “İftar davetiyende tarih yazmıyor yalnız” dedi.
Torununu üniversiteye kaydettirmek için bir haftalığına New York’a gidiyormuş.
Döner dönmez buluşmak üzere sözleştik.
Hatta, o Meclis’e eşlik edecek şarkıyı bile seçtim bugünden;
‘Maziye bir bakıver, neler neler bıraktık...’