Merak etmeyin,
TÜSİAD'la başlayacağım, ama bu bir TÜSİAD yazısı olmayacak... Yazıya böyle bir uyarıyla başlamamın bir sebebi var elbette: Ülkenin geleceğini belirleyecek çok kritik birkaç konuda 20 gün sonra halkoylaması için
sandık başına gidilecek; bir zamanlar Türkiye'yi daha demokrat hale getirmek için bayağı gayret sarf etmiş bir
sivil toplum kuruluşu olan TÜSİAD hayli mutsuz görünüyor...
"
Taraf olmam, tavır belirlemem
arkadaş" diyor TÜSİAD başkanı Ümit
Boyner...
Oysa bir zamanlar, ülkemizde yolsuzlukların gırla gittiği bir dönemde (1995 yılında), benzer bir süreçten geçmiş
İtalya'dan '
temiz eller savcısı' diye ünlenen Antonio de Pietro'yu ülkemize davet etmişti TÜSİAD. İstanbul'da, çok geniş bir davetli topluluğu önünde, İtalya'da yaşadığı deneyimlerini paylaşmıştı de Pietro...
Belki o toplantıda TÜSİAD'çılar kendisini "Siyasete gir" diye etkilemiş bile olabilirler; daha sonra milletvekili seçildi,
bakanlık da yaptı ünlü savcı...
Konumun özü, de Pietro'nun TÜSİAD tarafından İstanbul'a davet edildiği toplantıda söylediği şuna benzer bir tespit: "
Savcı olarak bir başarımız söz konusu olmuşsa, bunun tek bir sebebi var: Özel yetkilerle donatılmamız ve sonuç alınana kadar görevde tutulacağımız teminatı... Eğer bir gün şimdilerde sizde yaşananlarla ilgili soruşturmalar söz konusu olacaksa, görevlendirilecek savcılarınız ve yargılamayı yapacak yargıçlar mutlaka görev teminatına kavuşturulmalıdır."
İtalya'da '
temiz eller operasyonu' yanında süregiden 'Gladio' soruşturmasını yürüten savcı Felice Casson da iki yıl önce Türkiye'ye davet edildi. TÜSİAD'ın ilgisi çoktan başka tarafa kaydığı için Genç Siviller'di davet sahibi... '
Ergenekon' sürecinden '
derin devlet' tasfiyesiyle çıkabilmek için en temel şartın ne olduğunu şöyle özetlemişti Savcı Casson:
"Biz İtalya'da anayasa tarafından verilmiş garantilere sahibiz. Bunların hiçbir şekilde tartışılmasına imkân yoktur.
Yargıya ve yargı mensuplarına hiçbir müdahalede bulunulamaz. Yargının yaptığı hiçbir araştırmaya müdahale söz konusu değildir. Bu sadece savcılara ve hâkimlere verilmiş bir hak değildir. Savcılar ve hâkimler üzerinden demokrasimize ve bütün halka verilmiş bir garantidir."
Dün bütün gazetelerde manşetti haber:
HSYK Ergenekon soruşturmasını yürüten savcı
Zekeriya Öz'ü ve Silivri'deki mahkemenin bazı üyelerini başka yerlere kaydırmak için özel çaba içerisindeymiş; her yıl bu zamanlara kadar sonuçlandırılması gereken yaz dönemi atama kararnamesi bu yüzden bir türlü çıkmıyormuş...
HSYK'nun başkanı "Biz bir mücadele veriyoruz" demişti ya, verdikleri mücadelenin yeni bir safhası bu...
Savcı Casson, iki yıl önce ülkemize geldiğinde, İtalya'daki HSYK benzeri anayasal organın en önemli özelliğini de paylamıştı toplantıya katılanlarla. Okuyalım: "(İtalya'daki) HSYK, üçte ikisi kadarı hâkimler ve savcılar tarafından, üçte biri kadarı da parlamento tarafından seçilen bir kurumdur."
Bizde halkoyuna sunulan anayasa değişikliği paketiyle HSYK İtalya örneğine yakın hale getirilmek istendiği için
CHP ve MHP ayağa kalktı; kendilerini ilerici, çağdaş ve solcu olarak tanımlayan birileri "
Sanatçılar halkoylamasında '
Hayır' oyu verecek" haberine malzeme teşkil etmek üzere yaptıkları toplantıda, en büyük
itirazı, HSYK'nın paketteki yeni biçimine yönelttiler...
Anayasa değişiklikleri halktan onay alıp yürürlüğe girerse HSYK yeni bir yapıya kavuşacak. Hayatları devletin değişik makamlarına atanacak kendi içlerinden üyeleri belirlemek üzere yapılan seçimlere katılmakla geçen
yüksek yargı mensupları yanında Anadolu'da görevli savcılar ve yargıçların temsilcileri de yer alacak yeni yapıda. Herhalde bundan endişeliler...
Oysa bugün Anadolu'da görev yapan savcı ve yargıçlar, yarın yüksek yargı üyesi oluyor; yani kaynak açısından farklı yapılar söz konusu değil. Peki, kaynak aynı olduğuna göre, halen Ankara'da yüksek yargı üyesi olanlara arka çıkılırken, Anadolu'da görev yapan ve henüz yüksek yargı üyesi olmamış savcı ve yargıçların kendi aralarından 10 kişiyi HSYK'na seçmelerine itirazın sebebi ne olabilir?
Hadi söyleyin bakalım, 'sanatçılar', Anadolu'dan gelecek HSYK üyelerine itirazınızın sebebi ne?
Ne oluyor da, Anadolu'da iken itiraz edilen savcı ve yargıçlar Ankara'ya geldikten sonra makbul hale geliyorlar?
Prof. Bülent Tanör 1997 yılında TÜSİAD tarafından kendisine verilen görevi yerine getirerek 'Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri Raporu'nu yazmıştı. 10 yıl sonra (2007) TÜSİAD o raporu güncelleme görevini Prof. Zafer Üskül'e verdi. Zafer Üskül şimdi Ak Parti milletvekili; TÜSİAD ise bir başka yerde...
Bunun da bir sebebi vardır herhalde.