PKK'nın tek taraflı olarak
silah bıraktığını açıklaması ve 'boykotu gevşetme' sinyali vermesi kamuoyunda hüsn-ü kabul görse de üzerinde düşünülmesi gereken karmaşık bir tablo ile karşı karşıyayız.
PKK'yı yakından takip eden uzmanlar '
ateşkes'in yıllardır sürdürülen bir planın parçası olduğu görüşündeler. Onlara göre de şu anda silahların susması sorunun çözüm yoluna giriyor olmasından değil, PKK'nın bir süreliğine elini tetikten çekmesinden kaynaklanıyor.
Örgütü ve
örgütü yönlendiren çevrelerin ne yapmaya çalıştığını anlamak için biraz geçmişe bakmakta fayda var.
PKK'nın bugüne kadarki serüvenini incelersek karşımıza 6 dönem çıkıyor. 1984 ile 1991 arası silahlı eylemler ve PKK'lı vekillerin TBMM'ye taşınması dönemini kapsıyor. 7 yıl boyunca çok kanlı eylemler yapan PKK 'toplumun yeterince terörize olduğu' gerekçesiyle 1991'den sonra 'siyasal alana' geçmeyi planladı. Ya da
senaryo ona göre yazıldı.
Fakat sosyolojik gerçekler 7 yıllık şiddet dalgasının bile
Kürt-Türk ayrışmasına yetmediğini gösterdi. Ardından 1993-1997 yıllarını kapsayan ikinci dönem başladı. '
Faili meçhuller dönemi' olarak kabul edilen bu yıllarda kin ve nefret tohumları ekildi.
Ergenekon ve birtakım derin yapılar
seri cinayetlere girişti. Büyük oranda da başarılı oldular.
Örgütün kırılma anlarından birisi de 'üçüncü dönem' olarak kabul edilen 1999-2005 dönemi.
Öcalan'ın Türkiye'ye teslimi bu dönemin en önemli olayı. Örgüt daha çok '
sivil alana' ağırlık verdi. Gerekli
ekonomik ve siyasal güce erişildi.
2005-2009 dönemi ise yeni bir evreye geçişi amaçlıyordu.
Şemdinli ile birlikte 'uluslararası güç' söylemi başlatıldı. Senaryoya göre eğer bağımsız bir Kürt devleti ya da federasyona gidilecekse bu ancak uluslararası güçlerin himayesinde olacaktı. Fakat Şemdinli ile başlayan süreçte '
Filistin görüntüleri' istenilen etkiyi yapmadı.
Örgüt, 2009-2010 '
açılım süreci' ile bir yandan KCK vasıtasıyla dağdaki terörü şehre indirdi bir yandan da BM müdahalesi için zemin oluşturmaya başladı.
Ardından '
demokratik özerklik' politikasını uygulamaya koydu.
Şimdi de boykotu sıkı uyguladığı halde, kamuoyuna '
evet diyebiliriz' mesajı vererek
AK Parti'ye 'tersten çakmayı' düşünüyor.
Bu esnada Murat
Karayılan İngiliz medyasına konuşarak 'BM kartını' açtı. Temmuz başında Kandil'de The Times'a konuştu. 20 Temmuz'da BBC'ye konuştu ve 'BM gözetiminde çözüme hazırız" dedi. 23 Temmuz'da yine İngiliz
Economist 'Kürtler'le Türkler bir arada yaşamalı mı' tartışmasını tüm dünyaya taşıdı. Remzi
Kartal da 'BM çözümün adresi olsun' diye AB başkentlerinde konuşmaya başladı.
Nitekim
Cemil Bayık 24 Haziran'da 'yakında demokratik özerkliği ilan edeceğiz' dedi. BDP'li vekiller bu kavramı dolaşıma soktu. Öcalan da stratejinin bir parçası olarak 'tek taraflı ateşkes' talimatı verdi.
Edinilen bilgiye göre de, örgüte yakın STK'lar
silah bırakma çağrılarını artıracak, BDP de demokratik özerklik ilanını yapacak.
Bu denklemin ayaklarından birisi de ilan edilen demokratik özerklik bölgelerinde oluşturulacak 'öz
savunma birlikleri.' Bunun Türkçesi şu: Kurtarılmış, polisin askerin giremediği bölgelerde silahlı kişilerin olması. Hatta bu bölgelerde ayrı bayraklar bile asılacak. Böyle bir
manzara karşısında şehirlerde çatışmaların yaşanması da kaçınılmaz. Kürtler'in can güvenliği yok şayiası yayılacak.
Bu noktada BM'nin sorunun çözümü için devreye girmesi daha çok dillendirilecek.
Özetle, örgütün 'tek taraflı ateşkes' ve 'demokratik özerklik' söylemleri bir stratejinin parçası.
Basit bir soru(n)!
'Üstünlerin hukuku değil hukukun üstünlüğü için.'
AK Parti, 12
Eylül referandumu için bu ifadeyi slogan haline getirdi. Özünde çok doğru bir tanım.
Fakat 'üstünlerin hukukuna son vermeyi' hedefleyen AK Parti iktidarında tuhaf uygulamalar da oluyor.
Malum olduğu üzere internet
andıcı soruşturması
Savcı Zekeriya Öz'den alınmaya çalışılıyor. Önceki gün İstanbul'daki başsavcılık resmi bir yazıyla dosyanın '
generallerle ilgili kısmını' Savcı Öz'den istedi.
Gerekçe olarak da 1 Ocak 2006 tarihli 'devletin üst düzey görevlerinde bulunmuş kişiler hakkındaki soruşturmaların bizzat başsavcı ya da onun görevlendireceği başsavcı vekilleri tarafından yürütülmesi'
genelgesi gösteriliyor.
İşte bu genelge, AK Parti'nin meydanlarda söylediği 'üstünlerin hukukuna son' söylemini tekzip ediyor. Söz konusu olan generaller olunca mahkemeye gelmeyecekler, Bülent Arınç'ın ifadesiyle 'mahkemeye kafa tutacaklar' sapa sağlam oldukları halde '
hasta' raporu gönderecekler...
Sonra da bizzat
bakanlık eliyle 'bunlar
paşa, bunlara özel muamele yapılsın' talimatı yollanacak. Bu tezat değilse nedir?