Aslında bekleniyordu, biz gazeteciler için pek
sürpriz olmadı. Yaz kararnamesinin ilk bölümü sorunsuz tamamlandı. Ancak konu unvanlı hâkim ve savcıların atamasına gelince
kriz çıktı.
HSYK'nın seçilmiş üyeleri kritik
davaların hâkim ve savcılarının yerlerini değiştirmek istedi.
Tıpkı geçen yıl olduğu gibi... Bir farkla, 'korsan liste' tartışmalarından etkilenmiş olmalılar ki taleplerini yazılı değil sözlü olarak ilettiler.
80'i aşkın hâkim ve savcı... Aralarında kimler yok ki kamuoyunun yakından takip ettiği
Ergenekon,
faili meçhul ve
Balyoz gibi davaların hâkim ve savcıları başta olmak üzere...
Zekeriya Öz örneğin. Sonra Balyoz kararını veren hâkimler.
Ayrıca HSYK üyeleri, hakkında dava açılan
Erzincan Başsavcısı
İlhan Cihaner'in de Sinop'a 'başsavcı' olarak atanması talebinde bulundu. Bunun üzerine Kurul'a
başkanlık yapan
Adalet Bakanı Sadullah Ergin '
Hayır, olmaz. Bu açıkça yürümekte olan davalara müdahaledir.' dedi. Ve
bakanlığın hazırladığı taslağı geri çekti.
HSYK üyelerinden bir hamle bekliyorduk ama doğrusu bu kadar açık, göstere göstere yapacaklarına ihtimal vermezdim. Daha ince taktikler geliştireceklerini umuyordum. Tam 'kör gözün parmağına'...
HSYK Başkan Vekili
Kadir Özbek'in kamuoyuna yaptığı açıklamaların üslubunu da yadırgadım. Bir
yüksek yargı mensubu kendisini polemiğin parçası yapacak üslupta bir 'politikacı' gibi konuşamaz. Sözünün bir yerinde 'Mücadelemiz devam edecek' dedi. Neyin mücadelesi? Ben anlayamadım.
Özbek, Bakan Ergin'i 'Ben oynamıyorum deyip topu alıp giden' çocuğa benzetti. Bir yüksek yargı mensubu bu üslupla konuşabilir mi? Konuşamaz. Konuşmamalı da.
HSYK üyelerinin Ergenekon ve Balyoz gibi davaların hâkim ve savcılarına takmalarının nedir sebebi? Hiçbiri görev süresini tamamlamadı, haklarında açılmış
soruşturma yok, başka yere
tayin talepleri de yok... O halde isimleri neden gündeme geldi?
HSYK üyelerinin kritik davaları yürüten hâkim ve savcılar hakkındaki yer değişikliği talebi kesinlikle normal değil, olağandışı... Peki niçin? Herkes bu soruya soruyor ama aslında cevabını da gayet iyi biliyor.
Türkiye düne kadar darbecileriyle övünürken bazı savcı ve hâkimlerin cesareti ve kararlılığı sayesinde darbecileriyle
hesaplaşan bir
ülke haline geldi.
Savcılar rütbeye, statüye bakmadan önlerindeki dosyaya göre kararlarını verdi. Bundan bazı
generaller de nasibini aldı. Balyoz davasının serencamı yargı sürecinin nasıl güçlükle yürütülebildiğinin kanıtı... Daha yeni, dumanı üzerinde, internet
andıcı dosyasının başına gelenler.
Keşke HSYK kritik davalarda yargının önüne konan engelleri kaldırmak için irade devreye girseydi. Görevi bırakmasına sayılı günler kalan
İlker Başbuğ medyaya yansıyan bir ses kaydında, kozmik odadaki
arama kararı için 'nah girerler' diye bir ifade kullandı. HSYK'dan 'çıt' çıkmadı.
Her türlü engellemeye rağmen İstanbul'daki savcı ve hâkimler davaların üzerine gitti. Üstünkörü değil, nereye kadar uzanıyorsa... Bugüne kadar Türkiye'nin yaşamadığı bir gelişme bu.
Yargının yüksek rütbeli askerlere dokunması bazı çevreleri rahatsız etti. HSYK'nın olağandışı müdahalesi bu rahatsızlığın yansıması...
Peki, şimdi ne olacak? Açıklamalara bakılırsa bir 'uzlaşma havası' yok. Özbek 'mücadeleyi sürdüreceklerini' söylüyor, Bakan Ergin ise 'değişiklik talebini
yargıya müdahale' olarak görüyor.
Seçilmiş HSYK üyelerinin 'neden darbecilere hesap soran hâkim ve savcılara taktıkları konusunda' önce kamuoyunu ikna etmeleri lazım. Gerekçeleri nedir? Bilmiyorum farkındalar mı?.. Sokaktaki insan bile o davaları çok yakından takip ediyor. Nereden gelirse gelsin sulandıracak, üstünü örtecek her girişimi kamu vicdanı mahkum eder. Adalet Bakanı'nı motive eden de toplumun bu davalara ilgisi olmalı.
Kısa vadede çözüm görünmüyor. Referandum sonrasına kalabilir. Zaten HSYK
referandumun konusu... Son krizin '
evet' oylarına olumlu etki yapacağı açık.