Bütün askerî
darbeler gibi 12
Eylül darbesi de alçakça bir darbeydi.
Bir ordu, darbe yaptığında artık o milletin ordusu olmaz, bir işgal ordusuna dönüşür.
İsteklerini
halka silahla kabul ettirir.
Ve, kendi halkıyla dövüşmeye sadece silahın yetmeyeceğini bildiği için halka karşı hemen “yeni
savunma mevzileri” oluşturur devletin içinde.
Yaptığı anayasayla, yeni bir “hukuk düzeni” şekillendirir.
Silahını kılıfına koyduğunda artık o işgal ordusunu, “hukuk mevzilerine” yerleştirilmiş güçler koruyacaktır.
12 Eylül anayasasının kurduğu hukuk düzeni de, “suç işlemesi olağan kabul edilen” devlet yapısının pekiştirilmesini, “
demokrasi,
özgürlük, eşitlik” isteyen bütün insanları ezecek baskının rutinleştirilmesini, devlet içindeki suçluların korunmasını, halkın olağan bir
kurban haline getirilmesini amaçlar.
Biz bu sistemin nasıl işlediğini yıllarca yakından gördük.
Güneydoğu’da binlerce insan
faili meçhule kurban gitti ama hiçbirinin hesabı sorulmadı.
Toplu katliamların sorumluları korundu.
Devlet içinde oluşturulan
Susurluk çetesinin üstü örtüldü.
JİTEM’in varlığının ve suçlarının soruşturulmasına izin verilmedi.
Devlet içinde işlenen suçları soruşturmaya kalkan “gerçek hukukçular” derhal sistemin dışına atıldı.
Bu mekanizmanın sustasını da Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu denen kuruluş oluşturdu.
Şemdinli’de
Ergenekon’un
parmak izlerini yakalayıp bunu iddianamesine yazan savcıyı
HSYK işinden etti.
Şimdi
ülke, bu darbe anayasasından, bu korkunç mekanizmadan kurtulmaya çabalıyor.
Anayasa değişikliğinin özellikle HSYK ile maddesi bu yönde atılmış en önemli adımlardan biri.
Referanduma çok az kala HSYK son bir atak yaparak “bazı savcıları” yerlerinden oynatmaya çalışıyor.
HSYK üyelerinin görev yerlerini değiştirmeye çalıştığı savcıların isimleri belli oldu.
Aralarından iki tanesi özellikle ilgi
çekici.
Biri Diyarbakır’da “faili meçhul cinayetleri” soruşturan
Durdu Kavak.
Diğeri İstanbul’da Ergenekon’u soruşturan
Zekeriya Öz.
HSYK, bu iki savcıyı görevden almaya uğraşıyor.
Niye?
Durdu Kavak, “faili meçhullerin” üstüne yeterince gitmediği için mi yetersiz bulunuyor?
Yoksa “faili meçhulleri” aydınlatmaya çalıştığı için mi tehlikeli görülüyor?
Aynı soruları
Zekeriya Öz için de sorabiliriz.
Ergenekon’u yeterince soruşturmadığı için mi yoksa derinlere nüfuz etmeye çalıştığı için mi görev yerinden atılmaya uğraşılıyor?
Cevapları hepimiz biliyoruz.
Bu iki savcı işlerini iyi yapmaya uğraştıkları için cezalandırılacaklar listesine alınıyor.
Bir “hukuk kurulu” neden “devletin içindeki suçları” araştıran savcıları
hedef olarak görür?
Çünkü varlık nedeni bu.
Darbe, o kurula bu görevi vermiş, devletin suçlarını soruşturmaya engel olmasını istemiş.
Benim, anayasa referandumunda “
evet” demeye hazırlanmamın en önemli nedeni bu kurulun yapısının değişecek olması.
Değişime “hayır” diyenler niye “hayır” diyor?
Darbe sisteminin “sustası” değişmesin mi?
Bunun değişmesi halkın aleyhine mi?
Failleri meçhullerin soruşturulması, Ergenekon örgütünün üstüne gidilmesi mi halkın aleyhine?
HSYK’nın “faili meçhulleri” soruşturan savcıyla, Ergenekon dosyalarını hazırlayan savcıyı değiştirmek için çabalayıp durması da size bir şey söylemiyor mu?
Bu düzenin değişmesini istemiyorsanız size bir sözüm yok, faili meçhullerin karanlıkta kalması, Ergenekon’un varlığını sürdürmesi hoşunuza gidiyorsa, bu darbe düzenini korumak için uğraşırsınız.
Benim gibi insanlar da darbecilerin, katillerin, çetecilerin yakalanmasını, onları yakalayanların da güven içinde olmasını istiyor, biz de bunun için uğraşırız.
Faili meçhullerin “meçhul” kalmasını isteyenler, Ergenekon’un yeniden palazlanmasını arzu edenler, darbenin yandaşları yenilecekler, göreceksiniz.
Halk, eninde sonunda kendi düşmanlarını hep yenmiştir çünkü.