Başbakan ‘411’ dosyasını neden açtı?


Referanduma bir aydan daha az bir zaman kaldı. Meydanlardan size aktaracağım en önemli gözlem, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın tempoyu giderek yükselttiği. Nitekim önceki gün Çorum, dün de Kocaeli’de yaptığı konuşmalarda, bir yandan ‘evet’in gerekçelerini açıklarken, diğer yandan da son derece sert mesajlar verdi. Erdoğan’ın son konuşmalarında ‘411 El Kaosa Kalktı’ manşetini hatırlatması manidar. Çünkü bu manşeti atanların da içinde yer aldığı güç odakları, Meclis’teki iki büyük siyasi partinin ittifakla yaptığı değişikliği Anayasa Mahkemesi’ne götürmüşlerdi. Sonuç malum; başörtüsü zulmü devam ediyor. Bu arada bu yazıyı yazarken bir son dakika gelişmesi düşüyor ekranlara. Sistemin eski çarklarını döndürmek isteyenler direnişlerine devam ediyor. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nda kriz yeniden tırmanıyor ve Adalet Bakanı ile Müsteşarı toplantıdan çekiliyor. Sadece bu tablo bile 12 Eylül 2010’daki referandumun ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Kim ne derse desin; bu anayasa değişikliği paketi Türkiye’nin bir ‘kanun devleti’ değil, ‘hukuk devleti’ olması yönünde önemli bir adım olacak. *** Peki Başbakan neden bazı konuları tekrar gündeme taşıyor? Mesele gayet açık aslında. O dönem yayın yönetmeni olduğu gazetede ‘411 El Kaosa Kalktı’ manşetini atanlar, bugün ateşli bir ‘hayır’ kampanyası yürütüyor. Bizim mahallenin dönekleri, okey masasının değişmez ‘abi’leri de onlara eşlik ediyor. Şaşırtıcı değil. Bunların hepsi sonuçta zihinsel anlamda Süleyman Demirel’in çocukları. Zaten iki de bir koşup ona gitmeleri de böyle bir yakınlığı tezahürü. İlkesizdirler, omurgaları yoktur. 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta, 27 Nisan’da millete meydan okuyanları değil, gayrı meşru yöntemleri kullananları haklı bulurlar. Aralarında 27 Mayıs’a bulaşmış ve hala sıkılmadan darbeyi savunanlar bile başyazar namıyla kendisine yer bulmaktadır. Unutkandırlar ya da unutmuş gibi yaparlar. Dün Barzani’nin soyunu araştırıp ‘Yahudi çıktı’ diye haber yaparlar. Bugün ‘Yoksa devletimiz Barzani’nin Yahudi olduğu yönündeki şahane komplo teorisine mi inanıyor’ diye yazarlar. Bugünlerde ‘Hayır demek isteyenlerin üzerinde baskı var. Araştırmacılar öyle diyor’ tezgahına müşteri arıyorlar. Kendi patronlarına bilmem ne kadar vergi cezası yazanlar, küçük sermaye sahiplerine neler yapmaz gibi akıllar fikirler üretiyorlar. Siz bakmayın bunların felsefi derinliği varmışçasına kaleme aldıkları yazılara, verdikleri örneklere. Bunlarda derinlik, incelik, sağduyu aramak boşuna çabadır. Millet iradesini ‘kaos’ olarak tarif edenlerin, esasen patronlarının ‘vergi cezası’ndan ve iş takibinden öte bir duruşları yoktur. *** Şu haberi birlikte okuyalım dilerseniz: ‘Hürriyet Gazetesi’nin, 2006 yılında, Uğur Dündar imzasıyla, “Başörtülü kadın doktorlar, testis röntgeni çekmedi” başlıklı manşetten yayınladığı haber ile ilgili olarak Mersinli çoban A.F.G, Hürriyet Gazetesi ve Uğur Dündar aleyhine tazminat davası açtı ve kazandı. Bu durumun A.F.G’nin kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu belirten mahkeme, habere imza atan gazeteci (Uğur Dündar) ile haberi yayınlayan gazetenin (Hürriyet) manevi tazminat ödemesine hükmetti. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de yerel mahkemenin kararını ‘’usul ve yasaya uygun’’ bularak onadı. Karara göre, haberi yayımlayan gazete ile haberi yapan gazeteci (Uğur Dündar), 5’er bin lira tazminat ödeyecek.’ ‘Hayır’ demek isteyenler baskı altında öyle mi? Hadi oradan!
<< Önceki Haber Başbakan ‘411’ dosyasını neden açtı? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER