"Darbe, namussuzluk demektir" sözü, söyleyenin konumu nedeniyle tarihe geçecek bir söz. Bu söz,
Ergenekon davasının en kritik sanıklarından
emekli Tuğ
general Levent Ersöz'e ait.
Üstelik video-konferansla yapılan duruşmada söylendi; yani kayıtlara geçti. Darbe şartlarını olgunlaştırmak için boğazına kadar kanunsuz işlere bulaşmakla suçlanan, genelkurmay başkanının kozmik telefonlarını bile dinlediği iddia edilen bir askerden daha iyi kim bilebilir,
darbenin namussuzluk olup olmadığını. Tıpkı Milli Birlik Komitesi'nden
tasfiye edildikten sonra 27
Mayıs darbecileri için "ne idüğü belirsiz Yeniçeri bozuntuları" diyen
merhum Alparslan Türkeş gibi.
Darbe yapmak, en ağır biçiminde bir görev suistimali. Ülkeyi korumakla görevlisiniz. Bunun için yetkiniz, silahlarınız ve personeliniz var. Tutup elinizdeki silahlı gücü
iktidarı ele geçirmek, böylece bir silahlı
gasp eylemine girişmek için kullanırsanız ve böylece ülkenin güvenliğini ve sahip olduğu her şeyi riske atarsanız, bu yaptığınız iş gerçekten namussuzluktur. Üstelik darbe şartlarını oluşturmak için
cinayet işlemeye, katliamlar planlamaya başlarsanız korumakla yükümlü olduğunuz devletin hukukunu paçavraya çevirirseniz size vatan haini muamelesi yapılması gerekir. Bu ülkeye darbecilerin verdiği zararı, bütün düşmanlarımız
ittifak edip üzerimize gelse veremezdi.
Geçmişte yapılmış bir yığın darbe ve darbe planlamak iddiasıyla yargılanan epeyce kadrolu
eleman olduğuna göre, Levent Ersöz'ün verdiği hükmün yaygın bir karşılığı var. O zaman üzerinde durmamız ve çözmemiz gereken ciddi bir sorunumuz var. Bu ülkenin bağrından çıkmış, pırıl pırıl gençler Harbiye'de askerî eğitim aldıktan sonra bu kutsal şeref mesleği içinde nasıl darbeci yani "namussuz" haline geliyorlar? Korumakla
mükellef oldukları vatanlarına ve milletlerine nasıl bu kadar yabancılaşıyorlar?
Milletine, devletine, vatanına böylesine aykırı bir yabancılaşma
Mankurtlaşmanın en saf ve dramatik örneklerinden biri değil mi? Bu ülkeyi canı pahasına korumaya her an hazır bekleyen hamiyetli Türk subayının başımızın üstünde yeri var. Peki ya bu aynı şerefli
üniforma ile dolaşan darbeci Mankurtları ne yapacağız? Evet, darbeciler kendi özünden ve aslî değerlerinden uzaklaşan Mankurtlar. Peki bu Mankurtlar kime kölelik ediyorlar, kimin hizmetindeler? Bu sorunun cevabını, Türkiye'nin askerî yapılanmasının Mankurt üretme kapasitesine bakarak vermemiz gerekir.
İki örnek yeterli. Birincisi, albaylıktan generalliğe
terfi edenlerin kazandıkları ayrıcalıklar. General olmak demek birdenbire itibarın, imkânların ve statünün, üstelik ailece birkaç kat artması anlamına geliyor. Her rütbede dört yıllık sürenin iki yılını karargâh, iki yılını kıta hizmetinde geçiren
generaller sağlanan imtiyazlardan bazıları: Tuğ ve tümgeneraller garnizonlarda havuzlu köşklerde ikamet ederler. Korgenerallere bunlara ilave olarak helikopter ve
Mercedes, orgenerallere ise
uçak tahsis ediliyor. Bütün general eşlerine korumalı
sivil araç veriliyor. Emekli olduklarında, en az ikişer sene bilhassa
OYAK'a bağlı şirketlerde
yönetim kurulu üyeliği, çocuklarına da aynı şirketlerde
iş bulma imkânı. OYAK isimli holdingin, Koç ve Sabancı'dan sonra Türkiye'nin üçüncü büyük dev
ekonomik gücü olduğunu hatırlatalım. Bir başka örnek. Türk ordusunda emireri uygulaması kaldırıldı, ama onun yerine haberci (
posta) uygulamasına geçildi.
Orduda, rütbeli personelin özel hizmetinde görevli yüz bin civarında posta elemanı, bizim vatani görevini yapan evlatlarımızdan meydana geliyor. 65 bin civarında orduevleri ve sosyal tesislerde görevli
Mehmetçik bu rakama dahil edilirse, İngiltere'nin toplam ordu mevcuduna yakın rütbesiz askerin özel işlerde kullanıldığı ortaya çıkmaz mı?
Türk ordusu OYAK'ı, generallerin imtiyazları ve darbe dönemlerinde sağlamlaştırılan dokunulmazlıkları ile bir saltanat kayığına dönmüş durumda. Saltanat kayıkları kruvazörlere benzemez; burada
siyaset yapılır veya saltanat sürülür. Darbeci Mankurtlarımız da bu saltanatın, ikbal ve iktidar hırslarının azat kabul etmez köleleri olarak karşımıza çıkıyorlar. Bütün darbecilerin vasatın altında bir zekâ ve
akıl yürütme yeteneği ile karşımıza çıkması bu yüzden.
Askerî yapılanmamızın, pırıl pırıl subaylarımızdan bazılarını Mankurtlaştıran ve "namussuz" darbeciler haline getiren mekanizmalarını tek tek ayıklamamız ve düzeltmemiz gerekiyor. 12 Eylül'de yapılacak
referandum, darbecilerin bu ülkenin hukukuna çaktığı kazıklardan biri olan 145. maddeyi değiştirerek ve YAŞ kararlarını yargı denetimine açarak bu yapıyı dönüştürecek büyük bir fırsat. Mankurt üretme sistemini durdurmak için bu fırsatı kullanmak gerekmez mi?