YAŞ
krizi sonrası gözler
HSYK'da.
Referandum öncesi 'son
kararname' olduğu için HSYK toplantılarının sert tartışmalara ve çekişmelere sahne olacağı zaten belliydi.
Nitekim, kulislere yansıdığı kadarıyla toplantılar gergin geçiyor. Bugün, yarın ve muhtemel ki önümüzdeki hafta da HSYK'nın yaz kararnamesini konuşmaya devam edeceğiz.
Bu noktada aslında işin özüne inmekte fayda var. Çünkü isimler ve şekil üzerinden tartışırken çoğunlukla esası kaçırıyoruz.
Bizdeki HSYK eşi benzeri olmayan bir yapı. 5'i asil 10 üyeden oluşuyor.
Adalet Bakanı ve müsteşarı dışındaki üyeler
Danıştay ve
Yargıtay'dan seçiliyor. Seçim sistemleri başka hiçbir yerde yok. Her
aday için ayrı ayrı
oylama yapıldığı için 'organize' olan cumhurbaşkanının önüne gidecek adayları belirliyor. Yani cumhurbaşkanının etkisi sembolik denebilir.
HSYK oluştuktan sonra dönüp Danıştay ve
Yargıtay üyelerini seçiyorlar. Yani 'sen ben bizim oğlan' durumu var. O yüzden 300 civarındaki
yüksek yargı mensuplarıyla yaklaşık 12 bini bulan hakim ve savcılar arasında ayrı dünyalar var. Kararlarına yargı yolu kapalı. Yani
itiraz edemezsiniz. Şaka gibi ama değil. Hukuki bir kurul ama kararları yargıya kapalı.
12
Eylül darbesiyle tam anlamıyla 'vesayetin kalesi' haline gelen HSYK, verdiği kararlar ile de çok tartışılmıştı. 'Sınırsız
yetki, sorumsuz karar' ilkesi gereği sürmekte olan bütün kritik davalarda HSYK'nın etkisi görüldü.
Örnek bol.
Susurluk Davası'nın hakimi Sedat Karagül, 3.5 yıl baktığı davadan karar aşamasında alınmıştı. Yerine sonradan
Ergenekon sanıklarının avukatı olacak olan Metin Çetinbaş'ı atadı HSYK. Yüzlerce klasörlük dosyayı Çetinbaş üç ayda sonuçlandırdı. Sanıklar bile 'nasıl yırttıklarını' anlayamadı.
Yani Susurluk yeterince soruşturulamamış, sanıklar gereken cezayı alamamışsa bunda HSYK'nın payını unutmamak lazım.
Batık
banka davalarının akıbeti de benzer olmuştu.
Şemdinli,
Erzurum ve
Adana savcılarının durumu ortada. Ferhat Sarıkaya'nın, Osman Şanal'ın,
Sacit Kayasu'nun defterinin nasıl dürüldüğü herkesin malumu.
Sacit Kayasu HSYK kararıyla
ihraç edildikten sonra hakkını
AİHM'de aradı. İki yıl uğraştı ve haklılığını ispatladı. Fakat ne çare ki görevine dönemedi. AİHM, 'Kayasu Kararı'nı verirken aslında çok ciddi bir
eleştiri de yaptı. AİHM'nin 48 yargıcından Andras Sajo'nun yazdığı gerekçe özetle Türk yargısının bağımsız olmadığını, HSYK'nın mevcut yapısının anti demokratik olduğunu söylüyor.
HSYK'nın defterini açınca daha çok şey çıkıyor. Mesela geçen yıl bu zamanlarda yaşadığımız 'yaz kararnamesi krizi'ni hatırlayalım. Bir buçuk ay süren bir mücadele yaşanmıştı Bakan
Ergin ve HSYK üyeleri arasında. HSYK'nın seçilmiş üyeleri canhıraş bir şekilde Ergenekon hakim savcılarını görevden almaya çalışmıştı. O günlerde bu talep için 'muhtelif şikâyetler' gösterilmişti.
Fakat 4. Ergenekon İddianamesi kabul edilince gördük ki firari sanık
Bedrettin Dalan ile bir yakını arasında bir görüşme krizin asıl sebebini gösteriyor. 16 Temmuz 2009'da bir yakınıyla görüşen Dalan'a 'savcıların gereği yapılacak siz de dönersiniz' deniyor. Dalan'ın gücü nasıl bir güçse, HSYK üzerinden hakim savcıları değiştirmeye girişebiliyor.
Keşke başka örnekler olmasaydı. Ama çok var. Geçtiğimiz aylarda 'yargıyı etkileme' suçu kapsamında gözaltına alınan Adalet eski Bakanı
Seyfi Oktay'ın
telefon görüşmeleri ve toplantı trafiği HSYK'da işlerin nasıl döndüğünü açıkça ortaya koydu.
Oktay 15 yıl önce
bakanlık koltuğundan inse de 'hâlâ HSYK Başkanı gibi' etkiliymiş. Kimin nereye atanacağından, kimin hangi dosyaya bakacağına kadar her şeyi belirlemiş.
Bu kadar ayrıntıyı neden hatırlattık. Malum, HSYK toplantıları sürüyor. Yaz kararnamesinde kriz çıktı çıkacak.
Diyelim ki bakan ve müsteşarı ile kurul üyeleri uzlaşmaya vardı ve bir kriz hali olmadı. Peki HSYK'nın anti demokratik yapısı bir anda unutulacak mı? Sorun çözülmüş mü olacak?
Ortada esaslı bir sorun var. Bu sorunu kökten çözmenin yolu da
12 Eylül referandumu. Bu arada hatırlatalım; muhalefet partileri canla başla HSYK'nın yapısının değiştirilmesine karşı çıkıyorlar.
Fakat
Anayasa Mahkemesi bu kozlarını da ellerinden aldı. Çünkü AYM'nin gerekçeli kararı, anayasa paketindeki maddelerin bırakın
yandaş yargı oluşturmayı, yapılan düzenlemelerin hukuk devleti ilkesini güçlendirdiğini kayda geçirdi.