REFERANDUM
kampanyaları sevimsiz geçiyor. Liderler
hakaret yarışında! Elbette demokratik
siyasetin tabiatında sert eleştiriler, hırslı rekabetler vardır. Ama bunun da bir ölçüsü olmaz mı?
Referandumun içeriğine kilitlenmesi ve muhalefeti
referandumun içeriğine çekmeye çalışması gereken
Başbakan, Yunus Emre’nin “yaradılanı severiz, Yaradan’dan ötürü” mısrasını söylerken bile öyle bir öfkeyle söylüyor ki, bu muhteşem felsefi ilke siyasi savaş sloganına benziyor!
“Memur Kemal Efendi, Bay Kemal” sözleri de nezaket ifadeleri değil.
Başbakan’ın hem içinden geldiği kültür, hem taşıdığı sorumluluk sebebiyle “korkutmayan, müjdeleyen” bir üslubun sahibi olması gerekmez mi?
Muhalefetin dili
Kılıçdaroğlu Başbakan’a “
kalpazan” diyor! İlk işittiğimde ‘sürçü lisan’ diye düşündüm. Fakat başka konuşmalarında da tekrarladı. “Kalpazan”ın anlamını bilmiyor mu? Kalpazan
sahte para basan adam demektir! TCK’nın 197. maddesine göre “iki yıldan on iki yıla kadar
hapis ve on bin güne kadar adli
para cezası” gerektiren yüz kızartıcı bir suçtur! Bırakın belgeyi, en ufacık bir şüphe sebebi bile yokken bu suçlamayı yapmak ayıptır.
“Türkiye’yi pazarlamak” sözünün, piyasalarımızı tanıtarak
yabancı sermaye çekmek anlamına geldiğini
iş dünyası çok iyi bilir. Kılıçdaroğlu’nun bunu “vatanı satmak”mış gibi göstermesi, çağdaş ekonomi ve iş hayatına ne kadar vâkıf olduğu konusunda kuşkular yaratır sadece!
Bahçeli mi? Maalesef hakaret yarışında en ölçüsüz örnek, onun konuşmaları...
Farklı bir
CHP?
CHP böyle bir kampanya yürüteceğine, partisinin geleneğinde var olan türden bir “
Temel İlkeler Bildirisi” yayınlasaydı... “Biz şöyle bir anayasa değişikliği istiyoruz” diye öncelikli on beş, yirmi maddeyi eline alarak meydanlara çıksaydı daha iyi olmaz mıydı?!
Evet, dünyanın hiçbir yerinde referandumlar
teknik hukuk tartışmalarından ibaret olamaz, siyaset daima daha ağır basar.
Peki, CHP bir de siyasi önceliklerini anlatan bildiriyle meydanlara çıksaydı daha iyi olmaz mıydı?
Maalesef... CHP referandumun içeriğine girmekten sakınan, siyasi konularda ise “kalpazan,
maaş tartışması,
yüzme havuzu” kavgaları yapan bir görüntü veriyor.
Hiçbir proje önermediği için de “statükocu” eleştirisine muhatap oluyor.
‘Ortak
akıl’
Ben referanduma sunulan metni, teknik eleştirilerimin yanında genelde olumlu buluyorum. Ama olumsuz görüp hayır diyecek olanlara öfkeyle bakmıyorum. Madem ki referandumdur, elbette hayırcılar da
evetçiler de olacak.
Bu kadar kutuplaşma kaygı vericidir.
Bu kadar kutuplaşan toplumlar “ortak akıl” üretemezler.
Kürt meselesi, gözle görülen olaylardan daha vahim boyutlara doğru tırmanmaktadır.
Hiçbir
iktidar bu sorunu tek başına çözemez; çözüm ancak “ortak akıl”la üretilebilir; maalesef şiddetli kutuplaşma bu imkânı da Türkiye’nin elinden almak üzeredir!
1970’lerdeki kutuplaşma yüzünden
Meclis bir Cumhurbaşkanı bile seçememişti; çünkü “ortak akıl” üretemeyecek kadar o zaman da kutuplaşmıştık.
Referandum kampanyalarında keskinleşen kutuplaşma beni kaygılandırıyor.
Biraz sakinleşmek, biraz itidal...
İlle de sağduyu...