7 öğrencinin katledildiği 16
Mart davası 2008’de zamanaşımı nedeniyle düştü. Müfettişler ‘
ihmal var’ dedi. Ancak
HSYK, davayı zaman aşımına uğratmakla suçlanan yargıçları ‘suçsuz’ buldu.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in de katıldığı HSYK
Yaz Kararnamesi toplantıları gündemde en önde koşuyor. Ve dedikoduların bini bir para...
Söylenen o ki, devlet içi
cinayet ve
darbe girişimlerini ortaya çıkarmaya çalışan her dürüst hukukçuya ciddi “iyilikler” düşünülmekte.
***
Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu’nun (HSYK) yaz kararnamesinde yapacağı atamalar tartışılırken, Ana
yasa Mahkemesi Raportörü ve Demokrat
Yargı Derneği
Eşbaşkanı Osman Can’ın yaptığı önemli ve ilginç bir tespitini okudum.
Doğan Öz cinayetinin yargı eliyle kapatılmasını anımsatan Osman Can: “HSYK olmasaydı, 17 bin
faili meçhul olmazdı” diyor. Ve şöyle devam ediyor:
“Birinci, ikinci ve üçüncü faili meçhuller işlendiğinde
adliye aktörleri harekete geçse bu sayı 17 bin olmaz 5 veya 6’da kalırdı.”
***
12
Eylül Darbe Lideri Kenan Evren’i yargılamak istediği için
Adana Savcısı Sacit Kayasu’nun cezalandırılmasından, şimdi CHP’nin yargılama sözü verdiği eski
Genelkurmay Başkanı
Yaşar Büyükanıt hakkında
iddianame yazdığı için Van Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın meslekten men edilmesine kadar hukuksal skandalların haddi hesabı yok...
HSYK’nın yapısını değiştiren
Anayasa değişikliklerine muhalefet edenler bunların üzerinde hiç durmuyor. Bu listeye kamuoyunun bilmediği bir tanesini de ben eklemek istiyorum...
***
Beyazıt’ta 30 yıl önce 16 Mart’ta yedi öğrencinin öldüğü, otuzundan fazlasının yaralandığı
katliamın davası, 2008 yılında, aynı
Kemal Türkler davası gibi, kamuoyunun gözleri önünde zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle düşmüştü.
Böylesine vahim bir katliam davasının nasıl ve neden düştüğü
mahkeme tutanakları incelenince aydınlanıyordu. Mahkeme tutanaklarına göre,
bombayı getiren dönemin
Ülkü Ocakları Başkanı Abdullah Çatlı’ydı... Bomba atıldıktan sonra saldırganları kovalayan polislere bir
komiser muavini “geri dönün” emri vermişti.
O, “dönün” diyen müdür, Emniyet içinde hızla tırmanmış, Terörle Mücadele’nin başına geçmişti.
Abdullah Çatlı’nın
telefon kayıtları incelendiğinde, ölmeden önce o şube müdürü ile beş kez konuştuğu ortaya çıkmıştı.
***
16 Mart Katliamı Davası sırra kadem bastığında, dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahin’e şu soruları yöneltmiştim: “Sayın Bakan, bu kadar önemli bir dava, kimler tarafından ve nasıl bir himaye görerek zamanaşımına uğratıldı?
Ölenler
bakan, milletvekili,
emniyet müdürü ya da
general olsaydı, dava aynı akıbete uğrar mıydı?
Oralarda, kimler tarafından ve nasıl işlendiğini bildiğimiz katliamları koruyarak
Ergenekon adına gözdağı veren ve yargıdan daha güçlü olan birileri mi var? Cevaplarsanız çok sevineceğim.”
Şahin, işin peşine düştü...
Geldiği noktayı bir televizyonda şöyle özetledi:
“16 Mart davasının zamanaşımından düşmesini müfettişler incelediler,
rapor hazırladılar. Raporda ‘bir ihmal söz konusu’ denildi.
Biz de
disiplin yönünden ihmalde bulunan yargıçlarımızla ilgili karar vermesi için
dosyayı HSYK’ya sevk ettik. Kurul başkanı olarak, yargıçlarımızın savunmalarını istedim. Savunmaları geldikten sonra bir ‘ihmal var mı, savsaklama var mı’ HSYK değerlendirecek, yasa neyi gerektiriyorsa o yapılacak.
Dosya şu anda
Yargıtay’dadır. Yargıtay zamanaşımından düşmesini inceleyecektir.”
***
Mehmet Ali Şahin’in
Adalet Bakanlığı döneminde müfettişlerin “ihmal” bulduğu raporlarına dayanarak HSYK’ya sevk ettiği yargıçlar hakkında ne karar verildi? Onu yeni öğrendim.
HSYK, 16 Mart Katliam Sanıkları Davası’nı zaman aşımına uğratmaktan “ihmalkâr” davranmakla suçlanan yargıçları “suçsuz” bulmuş...
***
16 Mart 1978 tarihinde
İstanbul Üniversitesi’nden çıkarken üzerlerin
e devlet himayesindeki kişiler tarafından bomba atılıp öldürülenler, yaralananlar sizin çocuklarınız olabilirdi...
Bir el yargı süresince katilleri korusaydı...
Ve sonunda da dava zaman aşımına uğrasaydı...
Davayı zaman aşımına uğratan yargıçları da, aleyhlerine Adalet Bakanlığı müfettişleri raporuna rağmen HSYK aklasaydı, bu devlete,
adalete ve HSYK’ya nasıl bakar, ne düşünürdünüz?
Yaz kararnamesi konusunda HSYK’ya yönelik dedikodular maalesef durduk yerde çıkmıyor...
***
Emekli
Koramiral Atilla Kıyat geçenlerde 1993 ila 1995 yılları arasındaki “faili meçhullerin” devlet politikası olduğunu söylemişti.
Gerçek bir yargı ve hukuksal vicdan cinayete ortak olabilir mi? Ya da cinayet devlet politikası haline gelebilir mi? Atilla Kıyat açıklamaları ertesinde hep sorduğum soruyu yeniden soruyorum:
“Katiller mi güçlü, hukuk mu?”
Ve maalesef hep aynı cevabı veriyorum:
“Devlet himayeli katillik” daha güçlü...