Şimdi, “
Başbakan’ın bilmem kaç metre karelik evini, filanca milletvekilinin
havuzlu villasını neden görmüyorsun?” diyeceksiniz.
Görmüyorum...
Bana ne!
İnsanlar, kazançlarının kaynağını gösterdikleri ve “meşruiyet” çerçevesinden sapmadıkları sürece, “havuzlu ya da havuzsuz”, istedikleri evlerde (villalarda) oturabilirler.
Bana ne, sana ne, kime ne!
Deniz Baykal’ın villasını,
Ankara ve Antalya’daki evlerini, arsalarını,
kooperatif hisselerini, borsadaki kâğıtlarını da görmüyorum.
Devlet Bahçeli’nin evlerini de görmüyorum.
Selahattin Demirtaş’ın, Yalçın Topçu’nun,
Hüsamettin Cindoruk’un,
Numan Kurtulmuş’un evlerini de görmüyorum. Ayrıca, evlerinin sayısını da bilmiyorum... Tek eve sahip olan vardır... Kirada oturan vardır... Gayrımenkul zengini olan vardır.
Onur Öymen’in,
Berhan Şimşek’in, Gürsel Tekin’in,
Önder Sav’ın,
Muharrem İnce’nin ne evlerini, ne arsalarını, ne kazançlarını, ne de yatırımlarını merak ediyorum.
Hakikaten bana ne!
Süleyman
Demirel zengin bir Başbakandı...
Hâlâ zengindir...
Necmettin Erbakan’ın Altınoluk’ta bir yazlığı ve sanırım Ankara ve İstanbul’da evleri var. Bilmiyorum... Rahmetli Türkeş’in durumu da gayet iyiydi.
Basın tarafından “en gariban Başbakan” olarak pazarlanan rahmetli Ecevit de mülk olarak hayli iyi bir durumdaydı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun evlerini, yapıp ettiklerini, SSK Genel Müdürlüğü dönemindeki icraatlarını göreceğim ama... Bunu kendisi istedi...
Kılıçdaroğlu, çünkü, “başkalarının evleri” üzerinden
kampanya yürüten meraklı bir
siyasetçidir ve bu şekilde tarassut altına alınmayı hak
etmiştir.
Kuraldır:
Havuzlu villa edebiyatı yaparsan, nerede oturduğuna bakarlar...
Fakir fukara ve
yoksulluk üzerinden siyaset yürütürsen, gömleğinin markasına bakarlar...
Muarızlarına “
Haramzadeler, kalpazanlar, yediniz yediniz doymadınız mı?” diye sallarsan, ne yediğine, ne kazandığına, nerede oturduğuna, hangi taşınır ve da taşınmaz mallara sahip olduğuna bakarlar... Ne diyordu Kemal Bey? “Biz havuzlu villalarda oturmayacağız...”
Dün
Melih Gökçek, bir televizyon kanalında kendisine “hodri meydan” dedi; havuzlu bir eve sahip olup olmadığını sordu.
Peşi sıra ekledi: “Yerel
seçim öncesi İstanbul’da yırtık ayakkabıyla dolaşan ve garibanlık edebiyatı yapan Kemal Kılıçdaroğlu’nun yedi adet evi var. Bunları memur maaşıyla mı aldı? Açıklasın.”
Dediğim gibi, ben bilmiyorum, merak da etmiyorum.
Herhangi bir imada da bulunmuyorum. Helal hoş olsun... Yedi evi varsa, yetmiş yediye çıksın...
Konu şu: Madem kendisi “başkalarının evleri”yle ilgili bir tecessüs geliştirdi, kendi evlerinin durumunu da anlatmalıdır... Yani,
Melih Gökçek’in sorularına açık, anlaşılabilir, kamu vicdanını tatmin edecek cevaplar vermelidir. Bir sorusu daha var Gökçek’in: “14 yaşındaki oğlun
Kerem Kılıçdaroğlu’nu, okulların açık olduğu bir dönemde, 61 gün boyunca sigortalı yaptırdın mı, yaptırmadın mı? İki yaşındaki torunun SSK’ya kayıtlı mıydı, değil miydi?”
Buyursun... Madem bu ülkede siyaset, “başkalarının evleri” üzerinden yapılıyor... İşe kendi evlerinin ve SSK’lı olan yakınlarının durumunu izah ederek başlasın...
Bizi ikna etsin...
Biz de ilk seçimde Başbakan yapalım onu...