YAŞ düğümü dün
akşam itibarıyla çözüldü. Artık yeni
komuta kademesi belli. Böylece yaklaşık 10 gündür süren '
kriz hali' de son bulmuş oldu.
Bu noktada 'ne yaşadığımıza' bakıp üzerinden bir değerlendirme yapmak şart.
Çünkü konu hem sıradan hem de sıra dışı. Sıradan denebilir çünkü kanunlar açık.
Kuvvet komutanı ve Genel
kurmay başkanının atanması
yetkisi tamamen hükümet ve Cumhurbaşkanı'nda. Bu açıdan bakılırsa herhangi bir bürokratı atamakla
Genelkurmay başkanı atamak arasında 'kâğıt üzerinde' bir fark yok.
Fakat burası
Türkiye ve bugüne kadar seçilmiş hükümetlerin yetkisi-inisiyatif kullanması pek görülmüş şey değil. O yüzden askerler kendi aralarında tüm komuta kademesini belirler, istediğini sorgusuz sualsiz ordudan atar, başbakana da altına
imza atmak kalırdı.
Son YAŞ toplantısında '
teamül' denilen bu gelenek yerine hükümetin
kanuni hakkını kullanması bile artık Türkiye'de bir şeylerin değiştiğinin göstergesi denebilir.
Çünkü kırılgan demokrasimizin artık olgunlaşma sinyalleri verdiği anlamına geliyor Erdoğan'ın gösterdiği tavır.
Bazı çevrelerin ısrarla 'kriz' olarak tanımladığı hadise aslında bir normalleşme.
Çünkü seçilmiş ve
hesap verme makamındaki hükümet ilkesel bir tavır sergileyerek "Hakkında
iddianame düzenlenmiş isimleri
terfi ettirmem, aklanın gelin" dedi.
Yani kimi istediğini değil kimi istemediğini söyledi. Bu şartlarda Başbuğ ve kurmay heyetinin isim dayatmak yerine makul bir komuta kademesi önermesi gerekirdi.
Fakat Başbuğ, kazanamayacağı bir savaşa girişti. Çünkü kanunen yetki Başbakan'da. Kaldı ki Erdoğan'ın siyasi çizgisi dayatmalar karşısında neler yaptığının örnekleriyle dolu.
Bu arada not edelim, Başbuğ ve Koşaner'in diretmesi durumunda 'yeni bir one minute' hadisesi yaşanabilirdi. Çünkü bu yönde bir
senaryo bile hazırdı
sivil kanatta.
Bütün bu YAŞ tartışmaları içerisinde bir konuyu da not edelim. Aslında sorunun başlangıcı ve sürmesinin temel nedeni asker-yargı gerilimi. Çünkü bizde asker yargıyla yeni tanışıyor.
Temel mesele de bu.
Dün akşam saatlerinde
Erdal Ceylanoğlu'nun Kara Kuvvetleri'ne atanmasıyla sorunun çözüldüğü bilgisi geldi. Böylece Başbuğ'un değil Başbakan'ın dediği oldu. Ama kazanan kesinlikle Türk demokrasisi oldu.
Atilla Kıyat ne dediğini biliyor mu?
YAŞ tartışmaları nedeniyle
gündem olmadı ama
emekli Koramiral Atilla Kıyat "1993-1997 arası Güneydoğu'daki
faili meçhuller devlet politikasıydı" diyerek yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi.
'Nasıl yani?' dedirtecek bir söz Kıyat'ın ifadeleri. Özellikle de mevcut konjonktürde.
Bir süredir BDP yöneticileri, tabii ki Kandil'in talimatıyla 'sorunu uluslararası platforma
taşıma' gayretindeydi. Hatta Kandil'i mesken tutan Batılı medya mensupları
Karayılan ve
Karasu ile
röportaj yarışına girip 'BM gözetimi' ya da 'NATO eli' vs. projeleri dolaşıma soktular.
Tam böyle bir dönemde Atilla Kıyat'ın '
Faili meçhuller devlet politikasıydı' lafı
PKK için tabiri caizse 'muz orta' oldu. Böylece her uluslararası ortamda 'Bakın ordunun üst yönetimi de bunu
itiraf etti' diyeceklerdir.
Uluslararası güçlerin Güneydoğu'ya gelmesi için
lobi yapacaklardır. Bir parantez açalım; uluslararası güçlerin girdiği yerlerden bir süre sonra yeni devletler çıkmıştır.
Peki, Kıyat gibi bir isim bu lafı neden etti? Programı izleyen birisi olarak bu sözün nereye gideceğini düşünmediğini sanıyorum.
Daha çok
muvazzaf ya da emekli olsun askeri kesimlerin sıklıkla dile getirdiği, 'O dönemde bu tip eylemler terörle mücadelenin bir parçasıydı. O yüzden aralarında
Levent Ersöz,
Cemal Temizöz gibi isimlerin yargılanması haksızlıktır' görüşüne paralel bir düşüncenin seslendirilmesi gibi duruyor.
Çünkü
Ergenekon sanıkları her ortamda 'Biz devlet için yaptık' diyorlar.
Kıyat'ın bu sözünün yanlış olduğunu söylememiz o yıllarda Güneydoğu'da faili meçhul
cinayetler yapılmadı anlamına gelmez. O dönemde bal gibi de faili meçhuller yapıldı. Cizre'de 'Cemal
Binbaşı ve Beyaz Toros' deyin ve
bölge insanından neler yaşadıklarını dinleyin. Bu bile yeter.
Ama Kıyat'ın yanıldığını nokta şurası: O faili meçhuller bir devlet politikası değil Ergenekonvari derin yapılanmaların 'stratejisi'ydi. Eğer Ergenekon'u devlet olarak görüyorsanız orası başka. Ama 'Faili meçhuller devlet politikasıydı' diyerek hem Ergenekoncuları kurtarmış hem de PKK'nın ekmeğine yağ sürmüş oluyorsunuz.
Oysa şu anda Türkiye'nin ihtiyacı olan şey kendilerine 'Derin devlet' süsü vermiş 'Derin çetelerle' mücadeledir. Bu ifadeler hem sorunun
yanlış teşhis edilmesine neden olur hem de sorumluların hesap vermesini engeller.