Bakmayın siz
gündemin
tayin ve
terfilere sıkıştığına. Asıl gündem Heron. Nasıl oldu da 30 merkezden seyredildiği halde
PKK militanlarının askerimizi şehit etmesine göz yumuldu? Olayı duymayan kalmamıştır ama kısaca hatırlatmakta fayda var.
Heron isimli gelişmiş insansız uçaklar PKK'nın saldırı hazırlığı içinde olduğunu tespit ediyor. Gerekli istihbarat bilgileri ilgili makamlara ulaştırıldığı halde "Olay kontrolümüz altında." denilerek büyük bir gaflet sergileniyor. Ve daha acısı: PKK saldırıya geçtiğinde her şey kare kare askerî merkezlerde seyrediliyor. Ne hazindir ki o güzel yavrularımıza
yardım edilmiyor. Ne takviye kuvvet gönderiliyor ne helikopter. Niçin? Bu ülkede terörün devam etmesini kim istiyor, kim bu olağanüstü durumdan güç kazanıyor, kim
şehit cenazeleri üzerinden
siyaset simsarlığı yapıyor? Tüyler ürpertici bir
manzara!
Şimdi
hesap verme zamanı! Milyarlarca dolar harcanıyor ki
Mehmetçik terörle mücadeleden alnının akıyla çıkabilsin. Ancak görünen o ki ne termal kameralar çalıştırılıyor, ne insansız uçuş yapan hava araçları devreye sokuluyor. Bunun hesabını
Genelkurmay Başkanı vermeyecek de kim verecek?
Milli Savunma Bakanı, bu feci manzara karşısında kamuoyuna bilgi vermeyecekse kim çıkıp insanların yüreğine su serpecek?
Eyvah ki ne eyvah! Komuta kademesinin gündeminde
Heronlar yok. Mehmetçiğin şahadetini
canlı yayında seyredenlerin niçin yardıma koşmadığının hesabını vermeyi hiç düşünmedikleri aşikar. Onların tek meselesi var: Tayinler, terfiler. Bu nedenle bu seneki
YAŞ toplantısı kilitlendi. Neden? Güya '
teamül' varmış da, o teamüle göre ordu kademesinin istikbali ayarlanırmış. Milli
Savunma Bakanı ve
Başbakan'ın YAŞ'a katılmasının bir sebebi, bir hikmeti yok mu peki? Sivil otorite askerin noteri değil ki! Nitekim Başbakan Erdoğan, bu seneki tayin ve terfilerde kendilerine önerilen isimlere
itiraz etti. Yerden göğe kadar haklı. Üstelik hukukî.
Genelkurmay Başkanı'nın ısrarı anlamsız. Emekliye ayrılan bir Genelkurmay Başkanı, kendisinden sonra gelecek kadroları niçin tek tek belli makamlara yerleştirir? Haydi bu atamaları önerme hakkına sahip; karşı bir
teklif geldiğinde aynı liyakati haiz bir subayını niçin diğer subaya
tercih eder ki? Hangi devlet kurumunda böyle bir
uygulama var?
Bir haftadır yaşanan tayin terfi kavgası bir şey ispat etti ki en üst düzey komutanların nazarında rütbe mücadelesi şehit askerlerin uğradığı ihanetten daha önemli. Heron görüntülerinin yayınlanmasının üzerinden tam bir hafta geçti. Hâlâ tık yok! Şehit yakınları Genelkurmay'ın önünde toplanıyor, askerî yetkililerden kendilerini ikna edecek bir açıklama bekliyor. Genelkurmay'dan ses seda yok. Şehit dernekleri "Heronlarla ilgili lütfen makul bir izah getirilsin, acımız hafiflesin." tarzında temennilerde bulunuyor. Genelkurmay'ın kılı kıpırdamıyor. Sivil
toplum, "Bu ne rezalet, ordu içinde birileri PKK teröründen fayda mı sağlıyor ki çocuklarımız canlı yayın eşliğinde şehit ediliyor?" şeklinde sorgulamalar yapıyor. Genelkurmay, kulağının üzerine yatıyor.
ASKERE YAPILACAK EN BÜYÜK KÖTÜLÜK
Ya medyanın içler acısı hali? Herhangi bir ülkede, bizdeki Heron skandalı gibi bir olay yaşansa ve bazı medya grupları bunu zerre miktar görmese adama nefes aldırırlar mı?
Sivil toplum kuruluşları ayağa kalkmaz mı, siyasetçiler bu meseleyi alenen tartışıp sorumlulardan hesap sormaz mı,
şehit yakınları bu vurdumduymazlığa
isyan etmez mi! Habercilik bahsi açıldığında daha düne kadar mangalda kül bırakmayan bazı medya kuruluşları Heron hadisesinde yine
sınıfta kaldı.
Allah aşkına söyleyin, bir ülkenin evlatları bu kadar açık bir şekilde teröre
kurban verilir de, o ülkenin medyası neden sessiz kalmayı tercih eder? Niçin hesap sormaz? Hatta malum hadiseyi örtbas etmek üzere başka olaylara yönelir ve
hedef çarpıtır? Bu nasıl
işbirliği, bu nasıl bir
dayanışma, bu nasıl bir çıkar savaşı ki güç kaybından bîtap düşmüş bir kısım medyayı lâl hâle getiriyor!
Lafı eğip bükmeye gerek yok. Heron olayını yazmamak, askerî kurumları korumak değildir. Heron faciasını yazmak da, asker düşmanlığı değildir.
Askere yapılan en büyük kötülük, onun hatasını ısrarla görmezden gelmektir. Şeffaf
demokrasilerde hata yapan herkes hesap veriyorsa asker de hesap vermek zorunda. Halkın vergileriyle ayakta duran bir kurumdan bahsediyoruz. Defalarca
ihmal ve kusuru tespit edilen askerî yetkililer de yaptıkları hatanın hesabını mutlaka vermek zorunda. Bunun aksini söylemek, hataların devamından yana olmak demektir.
Dağlıca baskını, Reşadiye saldırısı,
Aktütün Karakolu'nun basılması,
İskenderun saldırısı... Ve şimdi de Heron gözetiminde yaşanan korkunç
Hantepe hadisesi...
Hani Neron için anlatırlar ya; Roma'yı yaktırınca bir tepenin başından zevk içinde şehri seyretmiş. Muktedir olmanın hazzını yaşıyormuş... Heron hadisesinde de aynı durum söz konusu. Ha Heron, ha Neron! Aslî görevi güvenlik olanlar da temel işleri demokratik denetim olanlar da katliamı öylece seyrediyor. Her meselede
kalem oynatanlar, her konuda fikir beyan edenler göz göre göre çocuklarımızın ölüme gönderilişinin belgesi karşısında derin bir sükûta sığınıyor. Korkunç hıyanetin, başka haber ve yorumları öne çıkararak, bu vahim manzaranın üzerini örtmek istiyor. Ancak kamu vicdanı artık tahammül sınırını aştı. Kimin ne yaptığını, kimin ne yazdığını hayretle, esefle kaydediyor.
Neden rahatsız oldunuz ki?
Fethullah Gülen Hocaefendi,
referandumda '
evet' demenin milletimiz adına büyük hayırlara vesile olacağını söyledi ya; birileri telaşla ve art niyetle neler söylüyor neler. Hocaefendi ısrarla, referandumun siyasî bir konu olmadığını, 'evet' demenin bir partiye
destek anlamına gelmediğini söylüyor ama bu ifadeler bazılarının bir kulağından girip diğerinden çıkıyor. Mesela, milliyetçi kimliğiyle tanınan bir partinin başında duran adam, seviyesiz ve anlamsız bir imaya başvuruyor. Bu tip insanların kendi liderlerine saygısı yok ki, o liderin yıllar önce Hocaefendi ile ilgili söylediği samimi sözlerin bir anlamı olsun.
Bu arada bizim gazeteci milletinin pek uzman kalemşörleri de bu konuyu boş geçmiyor. Hocaefendi'nin sözlerinin siyasî bir
mesaj olduğundan dem vuruyor. 'Cemaatler konusunda uzman' sıfatıyla bunca yıl yazı yazan birinin yorumuna bakıyorum; ya bunun uzmanlıkla alakası yok ya da fevkalade art niyet söz konusu. Bu arada, bunlardan biri farz-ı muhal şeklinde ifade edilen "Mezardakiler bile oy vermeli." lafını bambaşka bir mecraya sürüklemeye yelteniyor. Ne
seçmen kütüğünden haberi var, ne
seçim sürecinden...
Şu gerçeği anlamak çok mu zor: Referandum genel seçim değildir,
sivil toplum kuruluşlarının ve kanaat önderlerinin referandum gibi bir konuda fikirlerini beyan etmesi ve o konuda teşvikte bulunması kadar
doğal bir şey olamaz. Nitekim, birkaç gün önce de Mehmet Kırkıncı Hocaefendi, 'evet' demenin önemi üzerinde beyanda bulundu.
Sanatçılar,
iş dünyası, sivil toplum liderleri... Herkes fikrini söylüyor, söyleyecek de. Bundan rahatsız olan, çoğulcu ve katılımcı demokrasiden huzursuz oluyor ve her şeye partizanlık penceresinden bakıyor demektir. Değmez ki!
Bayram programı yaparken dikkat!
SORU:
Ramazan Bayramı dolayısıyla memlekete gideceğim. Kaydımı gittiğim yere aldırıp
oy kullanmam mümkün mü?
CEVAP: Maalesef hayır...
Yüksek Seçim Kurulu, seçmen listelerini 8 Temmuz 2010 tarihi itibarı ile kesinleştirdi. Her seçmen kayıtlı olduğu adrese göre oy kullanacak. (www.ysk.gov.tr adresinden nerede oy kullanacağınıza bakabilirsiniz.) Bu vesile ile
Ramazan Bayramı için memleket ziyareti,
tatil programı ve öncesinde yurtdışı gezisi (buna
umre de dahil) planlayan vatandaşların referandumda oy kullanabilmeleri için kayıtlı oldukları sandıkta 12
Eylül günü bizzat bulunmaları gerekiyor. Havaalanları ve sınır kapılarında da oy kullanma hakkı sadece yurtdışı seçmen kütüklerine kayıtlı, yurtdışında ikamet edenler için geçerli.
Memleketimizin istikbali için büyük önem arz eden bu referandumda herkesin vatandaşlık görevini yerine getirebilmesi için şimdiden
seyahat planlarını dikkatle yapması gerekiyor. Son dakikada otobüslerde yer bulamama, uçakların dolu olması, bayram zamanı çok karşılaşılan bir durum. "1 oydan ne olur!" demeden herkesin bu demokrasi bayramına iştirak etmesi millet iradesinin sandığa yansıması adına çok önemli. 22 Temmuz seçimlerinde tatillerini yarıda kesip oy kullanmaya gelen duyarlı vatandaşlarımıza şahit olmuştuk. Hatta seçim akşamı bir parti genel merkezinin bahçesi Harem otogarını andırırcasına "
Bodrum otobüsü buradan kalkıyor,
Marmaris otobüsü şu saatte kalkacak" anonslarına sahne olmuştu. Ülkemiz insanının hak ettiği demokratik haklara ulaşmasının önünü açacak bu anayasa değişikliğinde her oy çok değerli. İleride vesayetten, hukuksuzluktan, ikinci sınıf vatandaşlıktan şikâyet etmemek için bugün fedakârlık zamanı.
NOT: Referanduma kadar devam edecek bu bölüme sorularınızla katkıda bulunabilirsiniz. Soru ve görüşlerinizi
[email protected] adresine gönderebilirsiniz.