Jandarma Genel Komutanı Org. Işık kendi iradesiyle
istifa kararı aldığını açıklamış. Baskı söz konusu değilmiş bu kararda. Onurlu davranmış ve arkadaşına
vefa göstermiş.
İtiraz
mahkemesinin başkanı da, haklarındaki yakalama kararına rağmen mahkemeye gelmeyen, hatta orduevlerine ve karargâhlara kapanıp, organizeli olarak gelmeme iradesi gösterdikleri halde
Balyoz sanıklarının
itirazlarını kabul etti. Günlerdir ve toplu halde kaçan kişiler hakkında, "kaçma şüphesi olmadığından" manasına gelecek bir gerekçeyle tutuksuz
yargılanma yolunu açtı.
Gücenmesinler ama ne Işık Paşa'nın kararında vefa var ne de mahkeme başkanının kararında
adalet...
Mahkeme başkanına bir vatandaş olarak gücensem de hiç olmazsa anlıyorum. Muhtemelen E. Korg. Tokat'ın, "
Hâkim-savcı lojmanlarının yanında
bomba patlatıp, sonra istediğimiz kararı alırdık." sözünde açıkça ifade ettiği tehditleri yaşayan kuşaktandır. Yeni nesilden olsaydı,
darbeye teşebbüsten yargılanan kişileri, "Bak, seni serbest bırakıyorum. Mahkum olmak istemiyorsan elini çabuk tut. Bir an önce cunta mı, darbe mi ne yapacaksan yap!" der gibi ağır silahlara sahip birliklerin başına göndermezdi.
Işık Paşa'yı anlayamıyorum bile. İstifasının vefayla nasıl bir alakası olabilir ki?
Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na gelebilecek iki
aday varmış. Birisi İkinci
Ordu Komutanı iken karakolu aylar öncesinden istihbaratı alındığı halde
baskın yiyen, askerleri teröristler tarafından
esir edilen ve
baskın yiyen karakoldan sorumlu olduğu halde omuzuna davul asıp
kamera önünde davul çalan birlik komutanını ödüllendiren Hasan Paşa... Kameraların önünde karakolların kötü şartlarından bahsedip, '
ödenek yokluğundan dolayı karakolların fiziki şartlarını düzeltemedik' açıklaması yapıp, ardından helikopterle
piknik yapmaya giden Hasan Paşa... Diğeri de bugüne kadar ismi herhangi bir şaibeye karışmamış
Avni Atila Işık...
Işık Paşa, "Bunca şaibeye rağmen, üstelik bir de internet andıcından dolayı mahkemeye çağrıldığı halde, ifadeye bile gitmeyen Hasan Paşa'yı ısrarla
tercih ettirmeyi gerektirecek hangi meziyeti vardır?" sorusunun cevabını kendisine verebiliyor mudur acaba?.. Diyelim ki, birileri bunu yaptı, hükümet de kanunların kendisine verdiği sorumluluğun gereğini yerine getirdi ve şaibesiz olan adayla çalışmak istediğini açıkça ortaya koydu. Bu durumda ille de Hasan Paşa demenin manası nedir? Vefa mı?
Vefa lazımsa eğer, Işık Paşa'ya mı düşer yoksa Iğsız Paşa'ya mı? Iğsız Paşa neden vefa gösterip, "Arkadaşım da en az benim kadar layıktır." diyemiyor?
Bakın şimdi bir de Heron ve
Dörtyol skandalı yaşıyoruz. Teröristlerin gelişi otuz yerden izlendiği halde askerlerimiz öldürüldü. Komutanlar da canlı yayında seyretti. Böyle bir skandalı yaşadığı halde bir tane istifa eden var mı? Dörtyol olaylarında
JİTEM izine rastlandığına dair haberler var. Onurlu bir çıkış var mı? Maalesef... Işık Paşa'nın arkadaşına vefası vardır mutlaka, ya millete vefa... Millete vefa yok mu?
Ama hükümet
kanuni sorumluluğunu yerine getirmek istediği zaman istifalar gündeme geliyor. Kendi teamüllerini kanunlardan üstün görüp, tavır ortaya koyuyorlar.
Eskiden olsa, bu tafralara destanlar kesilirdi medyada. Şükür ki oralar geçildi. Bir askerinin burnu kanayınca onuruna yediremeyip istifa etmek isteyen komutanları da, kendi derdini geçip, "Milleti bu darbecilerin eline bırakmam!" diyebilen hâkimleri de görmek hayal değil artık...