O kadar basit ki bunun cevabı.
İnsan gibi yaşamak istiyoruz.
Bildiğin insan işte.
Hiç derdimiz olmasın demiyorum, bildik, sıradan dertlerimiz olsun, bildik sıradan sevinçler yaşayalım.
İşimizi kaybetmekten korkalım, komşuya kızalım,
aşık olalım, çocukların okulunu düşünelim, sevgilimizle buluşalım, eşimizle
kavga edelim, sonra barışalım, kiranın fazlalığından yakınalım, akrabaların densizliğinden şikâyet edelim, başarılı olmak için çabalayalım,
tatil hesapları yapalım, oğlanın düğününe nasıl para bulacağız diye dertlenelim, biri güzel bir laf söylesin sevinelim, bir şakaya gülelim.
İstediğimiz bu kadarcık bir şey.
Ama istediğimizi yaşamak mümkün olmuyor bu ülkede.
İzin vermiyorlar.
Bu sıradan hayatı huzurla yaşayabilmemiz için “ne olacağımıza” kendimizin karar vereceği bir
özgürlük lazım önce bize.
Kürt olmak istiyorsam Kürt olacağım, Türk olmak istiyorsam Türk olacağım,
dindar olmak istiyorsam dindar, dinsiz olmak istiyorsam dinsiz,
Sünni olmak istiyorsam Sünni,
Alevi olmak istiyorsam Alevi,
Ermeni olmak istiyorsam Ermeni, Laz olmak istiyorsam Laz…
Ne olacağıma kendim karar vereceğim.
Bana “sen şusun ya da sen busun” demeyecek kimse.
Ben her ne olmayı seçtiysem, o seçtiğim şeyi diğerleriyle eşit haklara sahip olarak yaşayacağım.
Kürtsem anadilimi konuşacağım, çocuğuma öğreteceğim, dindarsam
ibadetime gideceğim, istersem başörtümü takacağım, istersem örme takke geçireceğim kafama, istersem bikiniyle gireceğim denize, istersem eşcinsel olacağım, istersem Anıtkabir’e gideceğim, istersem
Eyüp Sultan’da dua edeceğim, Aleviysem cemevinde dostlarla yapacağım ibadetimi, istersem bunların hepsine boş vereceğim, istersem proletaryanın haklarını savunacağım, istersem kapitalizme övgüler düzeceğim.
Fikirlerimi, inançlarımı isteyen paylaşacak, istemeyen paylaşmayacak ama kimse beni fikirlerimden ya da inançlarımdan dolayı aşağılamayacak.
Kimse bana ne olmam gerektiğini, ne düşünmem gerektiğini, nasıl ibadet etmem gerektiğini, nasıl yaşamam gerektiğini söylemeyecek.
İstersem şarap içeceğim, istersem
üzüm yiyeceğim.
İstersem
Kürtçe ağıt yakacağım, istersem Lazca türkü söyleyeceğim.
Nasıl biri olmak istiyorsam öyle biri olacağım.
“Olduğum şeyden” dolayı diğerlerinden “üstün” olmayacağım, olduğum şeyden dolayı kimseden “aşağı” da olmayacağım.
Kimse bana “hakkımı” vermeyecek, kimse bana “hakkımı” verecek kadar benden üstün olmayacak, kimseden bir hak istemeyeceğim, herkesin sahip olduğu haklara sahip olacağım.
Haklar herkese eşit ve ortak dağıtıldığında artık “ne olduğum” sadece benim için önemli olacak.
İstediğimiz bu kadar basit.
İnsanca yaşamak istiyoruz.
Bütün insanlar gibi eşit olmak istiyoruz.
Ve sıradan bir hayat istiyoruz.
Sıradan sevinçler, sıradan dertler istiyoruz.
Acaba nerede, ne zaman, kim kimi öldürecek diye endişelenmemek istiyoruz.
Küçük kızgınlıklarımız olsun istiyoruz, karımıza, kocamıza, çocuğumuza, baldızımıza, sevgilimize, iş arkadaşımıza, müdürümüze kızalım istiyoruz.
Büyük, “kitlesel” kızgınlıklar istemiyoruz.
İş dedikoduları yapalım, arkadaşlarımızı çekiştirelim istiyoruz.
Bana benzemeyenler bana bir kötülük yapar mı diye endişeler taşımak istemiyoruz.
Kayınvalide laf sokuşturduğunda sinirlenelim,
aile yemeklerinde şakalaşalım, bacanağın övünmelerine sinir olalım, görümcenin böbürlenmelerine bir laf oturtalım, sonra
Allah muhafaza ciddi bir sorun olduğunda hep birlikte üzülelim istiyoruz.
İstediğimiz bu kadarcık.
İnsan gibi yaşayalım istiyoruz.
Eşit ve özgür olmak istiyoruz.
Sıradan olmak istiyoruz.
Kendimize ait dertler, kendimize ait sevinçler, kendimize ait
ümitler, kendimize ait endişeler istiyoruz.
Bir Pazar öğleninde bol sarımsaklı minik
yaprak sarmalar yiyelim, sonra bir gölgelikte uyuyalım istiyoruz.
İstediğimiz bu kadarcık.
Ve, şu kadarcık isteğimiz gerçekleşmesin diye insanları öldürüyor, suikastlar düzenliyor, kitleleri kışkırtıyor, savaşlar çıkartıyorlar.
Sarımsağı kıvamında yoğurtlu bir yaprak sarmayı bile bize çok görüyorlar.