Her fikir cümlesinde ayrı bir kavram tartışması açmak, bir düşünce hilesidir; daha doğrusu düşünceden kaçma kurnazlığıdır.
Kavramlar, bütünlüğü kurulmuş düşüncelerin irtibatlı cümleleriyle tartışılır. Cümlelere hatta kelimelere düğüm atarak, bağlamlarını budayıp etimolojik gölgelere gömmeye çalışarak fikir tartışması yapılamaz. Mesela "ahlâk ve
akıl" münasebetinin özel bir yönünü işleyen şu yazıma, "ahlâk ne?" "değer ne?" "mutluluk ne?" parantezleri açarak çeşitli kompartımanlar oluşturmak ve onların her birini kaçış sığınağı olarak kullanmak, bir yığın da referans notu ekleyip tembellik keyfi sürmek mümkündür. Bunun aslı düşünce dilini bozmaktır, düşünceyi kavramların gölgeleştirilmesi yoluyla dilsiz bırakmaktır. Günümüzdeki en ciddi sıkıntılardan biri budur. Düşünce dili bir türlü dirilemiyor, aktüele seslenemiyor, referans magazinciliği diyebileceğimiz bir laubalilik geçerli kılınıyor.
Matematik hocamızın bir sözünü hatırlıyorum. Bir
geometri problemi çözerken, faydalandığım teoremlerin de ispatını işaretleme telaşına düştüğümde bana şöyle demişti: "Konumuz bu problemi çözmek. Yeni problemlere ve ayrıntı ispatlarına kapı açarak hiçbir problem çözülemez. Ders yetmez, gün yetmez, ömür yetmez! İç açılar toplamının ispatına dokunma; onu veri sayıp yürü, burada hedefimiz bir üst mesele..." Aslında orada yaptığım; bilmediğimden değil, anlaşılamamak korkusundandı. Gülümsedim.
Her yazı bir bütünlük cümlesidir, (öyle olmalıdır); ve kurduğunuz cümleler bütünlük cümlesinin ortaya çıkması içindir. Hilenin amacı işte bu bütünlük cümlesinin okunabilmesini engellemektir. O günkü korkum da buydu. Kaçış sığınaklarına açılan kapıları kilitlemeye çalışıyordum! Biz bu alışkanlıklarla yetiştik, istismar tedbirlerine önem vermek zaruretleri çok yoğundu çünkü. Yanlış ve eksik anlaşılma korkusunu kolay yenemedik.
Güya liberalleştik ama, düşünce dilini kullanılamaz hale getirme mizaçları değişmedi. Kulvarlarda pek marjinallik kalmadıysa da, mizaçlarda duruyor! Çünkü kolaycılık, aslen ideolojik değil, nefsanidir. Ve bütün nefsani illetlerle akrabalığı vardır.
Kolaycılıktan sakınma ahlâkı akıllılıktır. Ahlâklı olmak akla, akıllı olmak ahlâka değer vermeyi gerektirir ve düşünce dili ancak böyle bir buluşmanın böyle bir birleşmenin şuuruyla oluşur, gelişir, rağbet görür.
Görünen, anlaşılan, hangi ışık altında ortaya konulduğu ile sorgulanmaz. Akıl, görünenin anlaşılanın manasına değerine bakar. Bakışın ışığı ne olursa olsun, o ışığın açıları ne olursa olsun; aydınlattığı nedir? Onu veriniz. Onun üzerinde düşününüz. Düşünce dilini ona göre kurunuz. "Ahlâklı olmak akıllı olmaktır" cümlesi işte bunun örneğidir ve bir metot vurgusudur. Işığın kaynağına bakıp yorum üretmek değil, aydınlattığı gerçeklere ve ufuklara bakıp düşünce üretmektir doğru olan. Tarihselci hermenotiğin sapma noktası da işte buradadır. Ve bu da "kolaycılık" illetinin tarihsel uzantılarından biridir.
Güzel ahlâkın emredildiğini söylemek bir tebliğdir. Güzel ahlâkın akıllılık olduğunu söylemek ve bunu aklın evrensel diliyle anlatmak, düşünce üretmektir; her ortam ve her muhatap için anlatılabilir, tartışılabilir bir sunuştur. Bir şeyleri zorlamanın anlamı yok; ışık da belli görev de.
Yeni bir ufuk lazım bize. "Denge zamanı"nın ufku...
İçinde bulunduğumuz şartları aşmanın mutlak şartı budur. Aslında hukuk meselesinin, bir yönüyle ahlak meselesi olduğunu ve ahlâk akıl ilişkisiyle ilgili bulunduğunu da bilmek durumundayız. Bunu bilmeden
bağımsızlık vetarafsızlık arasındaki farkı da asıl önem taşıyanın o olduğunu da kavrayamayız.
Evet yeni bir ufuk lazım. Yeni bir ışık ve perspektif. Denge zamanının ufku ve perspektifi. Bu lüzumu hissettiğimiz an gafletimiz dağılacak ve şimdiye kadar bunları nasıl görmemişiz nasıl fark edememişiz nasıl düşünememişiz diye hayretlere düşeceğiz. Akıllı insan ahlâklı olur; akıllı ve ahlâklı olan dengeli ve düşünceli olur; dengeli ve düşünceli olan itidalli, sorumlu ve istikametli olur; tekamül ve mutluluk yolunun göstergeleridir bunlar.