-Kemâlciğim gel gel, çok güzel gidiyoruz, baksana basın hep bizden bahsediyor. 35. maddeye ilgili teklifimiz süper ses getirdi...
-27
Nisan meselesini de iyi patlattık
Önder abi, nasıl konuştum ama?
-Harikaydın Kemâlciğim, böyle devam edelim diyorum ben; adamları şaşırtıyoruz, nereden
yumruk yiyeceklerini bilemez hale geldiler; bize yeni fikirler lâzım şimdi... Ne yapsak, ne yapsak...
-Yeni fikir derken biraz tutarlı olsak iyi olmaz mı Önder abi?
27 Nisan ertesinde bizimkilerin "Oh olsun" demeçlerini bulup yayınlıyorlar da...
-Sen de güzel
cevap verdin ama, sahi, ne demiştin bakayım?
-Geçmişin yanlışlarını telafi ediyoruz filan gibi bir şey söyledim galiba; tam hatırlamıyorum. O kadar çok yerde o kadar önemli lâflar ediyorum ki Önder abi, bazen tam çıkaramıyorum.
-Olur böyle şeyler Kemâlciğim; bana bak meselâ, yıllardır ağzımdan çıkanı kulağım duyuyor mu benim? Yoo... İdare edip gidiyoruz işte... Hem sen böyle şeyleri fazlaca takma kafana bakayım. Seçmen takımı çocuk gibidir; Aa kuşa bak dersin dikkati dağılıverir, başka bir şeye kilitlenir.
-Ama biraz da tutarlı olmanın zararı yok değil mi Önder abi; bu gidişle bütün söylediklerimizin tersini savunmaya başlayacağız gibime geliyor. Bu arada bir çay söylesen de boğazımız ıslansa, kurudum vallahi.
-Vallahi dedin de aklıma geldi Kemâlciğim; sen sık sık vallahi, billahi, inşallah, maşallah kelimeleri de kullan bundan sonra, hatta Allah'ın izniyle
iktidar yolundayız filan gibi şeyler de iyi gider...
-Oldu olacak beş
vakit namaza da başlayalım bari Önder abi... Ne yapıyoruz, CHP'nin
seçmeni bizi affetmez vallahi...
-Bak ne güzel söyledin.
Namaz meselesine gelince, yok, o kadar ileri gitmeyelim ama
referandum takvimi elverseydi seni bir umreye göndermek müthiş bir
propaganda olurdu. Düşünsene Esenboğa'da ihrama giriyorsun; iki rekât ihram namazı kılıyorsun; etrafta foto muhabirleri şakır şakır fotoğraf çekiyorlar... Ardından Kâbe'de
tavaf, Safa ile Merve arasında sa'y...
-Safayı tanıyorum da Merve hanımı pek çıkaramadım, oradaki partili arkadaşlarımızdan biri midir?
-Neyse, boşverelim şimdilik, takvim müsait değil Kemâlciğim, onun yerine bu cuma Hacıbayram'a gidelim partili bir topluluk halinde. Yalnız içeri girmeyelim, avluda namaz kılalım.
-Niçin abi, içeri girsek daha iyi olmaz mı?
-Gazeteciler iyi fotoğraf alamaz evlâdım; boşu boşuna namaz kılmış oluruz...
-Haa anladım. Abi bu arada bizim çay gürültüye gitti. Çaycı veresiyeyi kestiyse, ben vereyim parasını, hah hah nasıl espri yaptım ama di mi?
-Bu partide esprileri ben yapıyorum Kemâlciğim, bunu unutmayalım lütfen. Çay dediğin kaç paralık şey? Telefon edeyim getirsinler.
-Aman abi,
telefonu kullanmasan, mâlum, açık kalır filan. Keh keh keh... Takılıyorum Önder abi, alınma sen...
-Kemâal, Kemâall... Sen benle dalga geçeceğine etro mudur retro mudur, evvelâ
gömlek pantolon giymesini öğren, madara ettin bizi basına.
-Anladım abi, özür dilerim, sen ne dersen o olur Önder abi. Ben şimdi bugün ne söyleyeceğim, onu belirtseniz de biraz ezberime alsam hani diyorum...
-Hmm, bugün Kur'an kurslarından birkaçını ziyaret edelim; çocuklara
şeker çikolata dağıtırız, puan olur...
-Bir de nefesi kuvvetli, şöyle medyatik bir hoca bulsak diyorum Önder abi, lâzım oluyor ara sıra...
-Tamam şekerim, sen şimdi bugünkü görevine başla. Ben düşüneyim biraz. Çıkarken kapıyı iyi çekiver, klima boşuna yanmasın, bir sürü para; bana da bir sade
gazoz yollat çay ocağından sana zahmet...