Ankara'da çok kullanılan bir söz var: Başkentte oyun da manevra da bitmez.
Gerçekten de son birkaç günde yaşadıklarımız, başkentin bu konuda ne kadar mahir olduğunu ortaya koydu.
Hafta sonu son yılların en kritik Yüksek Askeri Şura'sı toplanacak. Toplantının bizatihi kendisi çok önemliydi,
Balyoz tutuklamaları, daha doğrusu hayata geçirilemeyen yakalama kararları nedeniyle daha da önemli hale geldi.
Artık açık oynanan oyuna göre,
Genelkurmay özellikle
muvazzaf subayları 'yargıya teslim etmeme' konusunda kararlı.
Hatta bizzat Karargâh'ta 'mahkemeden
general kaçırmak' için strateji belirleniyor.
En basit tabirle yargıyı 'takmama' hali söz konusu.
Sebebi de basit;
darbe girişimi gibi son derece ağır bir suçla itham edilen subayları
terfi ettirmek isteyen bir zihniyet var Ankara'da.
Peki, şimdi ne olacak? Pazar günü başlayan toplantıya bu durum nasıl yansıyacak?
Karargâh'ın görüşü az çok netleşti. Darbe girişimi zanlısı da olsalar, haklarında
tutuklama kararı olsa da söz konusu isimler ya terfi edecekler ya da yeni kadro açıp görevlerinde bir yıl daha kalmalarının yolu açılacak.
Ayrıca mevcut yönetimin 'kendinden sonraki yapıyı dizayn ederek,
sürpriz yaşamamak için bir planlama yapmak istediği' de biliniyor. Bir yandan da itirazları değerlendirecek mahkemelere olağanüstü
baskı yapılıyor. Hatta öyle şeyler oluyor ki 'yok artık' dememek işten bile değil.
Milli Savunma Bakanlığı'nın da Karargah'taki hakim görüşe paralel bir hukuki mütalaa hazırladığı artık sır değil.
Peki, siyasi kanat ne yapacak?
Baş
bakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül'ün tercihleri belirleyici olacak.
Fakat gelinen noktada Balyoz hükümet açısından tam anlamıyla bir 'samimiyet testi'ne dönüşebilir.
Şöyle ki;
iktidar partisi 12
Eylül ile hesaplaşmayı hayat memat meselesi görüyor.
Miting meydanlarında, ekranlarda bu yönde söylem geliştiriyor. 'Darbecilerle hesaplaşma' tezi işleniyor.
Oysa aynı anda, sürmekte olan bir darbe soruşturmasında tarihi hukuk ihlalleri yapılırken ilgili bakanlar sessiz. Tabii ki İçişleri Bakanı ve Milli
Savunma Bakanı gidip firari komutanları yakalamayacak.
Ama
kanunlar açık. Her iki bakanın da hakkında ağır iddialar bulunan bu isimleri 'soruşturmanın salahiyeti' açısından
açığa alma hakları var. Oysa her iki bakan 'konuya taraf değilmiş' havasında.
Hatta yakın zamana kadar polis,
emekli subaylar için harekete bile geçmemişti. Neredeyse bir hafta sonra adreslerine bakmaya başladılar. Bir hafta boyunca neyi bekledikleri önemli bir ayrıntı.
Bu arada Devlet Bahçeli'nin İstanbul'da hem de İTO gibi bir yerde 'darbeciler ordudan ayıklanmalı' söylemini yüksek sesle dile getirmesini de not etmek lazım. Bahçeli'nin bu cümlesi yaklaşan yeni bir manevranın işareti.
Eğer hükümet bizzat Genelkurmay eliyle yapılan bu kanun tanımazlıklara sessiz kalırsa önümüzdeki haftanın siyasi polemiği muhtemelen şöyle olacak:
Hem
CHP hem de MHP iktidarı samimiyetsizlikle suçlayacak. Çünkü '30 yıl önceki darbenin hesabını görmek için yola çıkıyorsunuz ama bir darbe soruşturmasına adı karışan isimleri kanunen hakkınız olmasına rağmen açığa almıyorsunuz' diyeceklerdir.
Bu konuyla ilgisi yok ama İster misiniz? YSK, İşçi Partisi'nin başvurusunu referans alıp '
12 Eylül'de oylamaya sunulan paket AYM'de değişti. İki maddeyi paketten ayırıyoruz' desin.
Bu, 'Kılıçdaroğlu'nun 27
Nisan tezinden bile
uçuk' demeyin olur mu olur!
Mavi
Marmara MOSSAD'a çarptı
Balyoz ve siyasi polemikler gündemimizi altüst ettiği için dikkatlerden kaçtı. Fakat
İsrail'de de ilginç gelişmeler yaşanıyor.
MOSSAD Başkanı Meir Dagan üç ay sonra emekli olacak. 65 yaşındaki Dagan, 2002'den bu yana MOSSAD'ın başında. İki kez Olmert bir kez de
Netanyahu döneminde
görev süresi uzatıldı.
Fakat İsrail kaynaklarına göre
Dubai suikastı ve özellikle
Mavi Marmara katliamı Dagan'ın başını yedi.
Hatırlanacağı gibi İsrail ordusu, baskında istihbarat zaafı olduğunu kabul etmişti.
Yani, Mavi Marmara ilk etapta Dagan'ı koltuğundan etti denebilir. Peki,
Türkiye'nin beklediği özür gelecek mi? Bırakın Dagan'ın koltuğundan olmasını, on tane Dagan ayrılsa Türkiye tatmin olmayacak.
Bu nokta da sorun bizzat İsrail'in iç
politikası denebilir. Çünkü bu ülkede politika bizden bile sert yapılıyor. Ülkedeki akil adamlar 'özür dileyip durumu toparlama' yönünde görüş bildirirken 'politik nedenler'le bu hayata geçirilemiyor. Hatta ciddi mesafe de alınmıştı. Ama hükümet dengeleri yüzünden gerçekleşemedi.