Balyoz iddianamesinin kabulü ve sanıklar hakkında verilen
yakalama kararı tuhaf gelişmelere sebep oldu.
Önemli kısmı
muvazzaf askerler olan sanıkları savunanlar, adresi belli kişilere 'kaçak' muamelesi yapıldığını belirterek kararı eleştirdi. Pek çoğu önemli konum ve rütbelerde bulunan sanıklara yakalama çıkarılamayacağı ileri sürüldü. Geçen bir hafta içinde
mahkemeye gelip teslim olmayan sanıklar, otomatikman 'kaçak' durumuna düştü. Savunucuları mahcup oldu mu? Gördüğümüz kadarıyla hayır.
Sanıklar, kararın kendilerine tebliğ edilmesini önlemek adına kolluk kuvvetleriyle saklambaç oynarken, avukatları aracılığı ile
itiraz ve reddihâkim başvurusu yapıyor. Bu trajikomik bir çelişki. Reddedilen müracaatlar, karardan haberdar oldukları ve dolaylı yoldan tebellüğ ettikleri anlamına geliyor. Yakalandıklarında "kusura bakmayın işe dalmışım, beni aradığınızı fark etmedim" deme şansını kaybettiler.
Aslında iyi bir
psikolojik harekât yediğimizin farkında mısınız? Söz konusu kişilerin açığa alınmalarını tartışıyor olmamız gerekirken,
terfilerini konuşuyoruz. Çok daha hafif ve bireysel suçlardan dolayı bütün memurlar açığa alınıyor.
Güvenlik bürokrasisinin diğer ayağı
emniyette bile kimsenin gözünün yaşına bakılmazken, askerler mevzubahis olunca YAŞ'ın gözünün içine bakıyoruz! İhaleye fesat karıştırmak gibi daha az cezalı bir suça karışan
Ankara Emniyet Müdürü hastaneden getirilerek mahkemeye çıkarıldı ve tutuklandı. Açığa alınıp yerine atama yapılması birkaç gün sürdü. Başkent'in güvenliği Hakkari'den daha az mı önemli? Ya da emniyet müdürleri hormonlu domates gibi 15 günde mi yetişiyor? Askerlerin arkasından ağlayanlar gözyaşlarını ondan neden esirgedi.
Açığa almak ve suç isnadının ağırlığı ve
delil durumuna göre tutuklamak,
kanuni ve akli bir zorunluluk. Zimmetine para geçirmekten yargılanan veznedarı işinin başında tutmak izah edilebilirse, hükümeti ve anayasayı
silah zoruyla yıkmaya teşebbüs suçlamasına muhatap olanı silah başında bırakmak hoş görülebilir. Tutuklananı zaten almak gerekiyor ama tutuksuz yargılananı da görevden uzaklaştırmak kaçınılmaz. Hem görevin selameti hem de
savunma hakkının kullanılması için bu gerekli. 30 yıl
hapis talebiyle yargılanan bir
tugay komutanı, görevinin hakkını veremez. Aksi insan tabiatına aykırı olur. İster istemez, iddianame, savunma, mahkeme konularıyla meşgul olacağından hata riski kabul edilemez boyutlara yükselir. Tersi de önemli. Savunmasına odaklanamayacağı için
mağdur da olabilir. Ama hepsinden önemlisi, delilleri karartabilir, isnat edilen suçu işlemeye devam edebilir. Sanığı, etkili ve yetkili konumda bırakmak mahkemenin salimen tamamlanmasını imkânsız kılar.
Başlangıçta bahsettiğimiz saklambaç meselesine geri dönelim. Herkesin kanun karşısında eşitliği, hukukun ve anayasanın en temel ilkelerinden biri. Hakkında yakalama kararı çıkarılmış adi bir suçluyu veya bir
terör şüphelisini saklamakla, adı geçen generalleri saklamak arasında fark yok. İddialar doğru ise
Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bir grubun organize biçimde bu suçu işlediğini söyleyebiliriz.
Genelkurmay Başkanı
İlker Başbuğ, her fırsatta hukuka saygılı olduğunu vurguluyor. Saygı böyle ise öbürü acaba nasıl olurdu? Bugün
Yaşar Büyükanıt'la ilgili tartışmalar
Org. Başbuğ'a yol gösterici olmalı. 27 Nisan'da alkışlayanlar bugün Büyükanıt hakkında suç duyurusu yapıyor.
Konuya bir de şu açıdan bakmakta fayda var. 1962 Şubat'ında darbeye ilk kez teşebbüs ettiğinde
Talat Aydemir, özel kanunla salıverilmeseydi, ikinci sefer deneyebilir miydi? Aydemir'i salıvermek, ona, beraberinde idama götürdüğü Fethi Gürcan'a, harp okulu öğrencilerine ve bütün ülkeye kötülük oldu. Balyoz sanıklarını 'tutuklamayalım, görevden almayalım hatta terfi ettirelim' diyenler onlara, ülkeye ve kendilerine iyilik mi ediyorlar? Hiç sanmıyorum.