Türkiye'nin ve TSK'nın genetik şifrelerini değiştiren 27
Mayıs 1960
darbesinin üzerinden tam elli yıl geçti. O dönem ordudan tam 7.200
subay ve askerî
personel emekli edilmiş, darbe gerçekte ordunun genlerine yapılmıştı.
Menderes hükümetlerinde
adalet v
e devlet bakanlığı yapan Amil Artus, önceki yıllarda
Milliyet gazetesinde yayınlanan anılarında bunun NATO'nun isteğiyle yapıldığını söylüyordu. Artus, 1960 yılının Temmuz ayında, NATO'nun o dönemdeki başkomutanı Norstad'ın Ankara'ya geldiğini ve kendisinin
Cemal Gürsel tarafından kabul edildiğini, görüşmede TSK'daki
operasyonun ele alındığını anlatıyor. NATO'nun bunu aslında uzun süredir Menderes'ten istediğini, ancak Menderes'in, NATO'nun personel
reformu adı altındaki tasfiyesini hayata geçirmekte direnç gösterdiğini vurguluyor.
Söz konusu 7.200 subay ve askerî personelin emekli edilmesinde hangi kıstasların kullanıldığı ise tam belli değil. Bu konuda herhangi bir standart yoktu. Birkaç yıl sonra generallik sırasında bulunan
kurmay subaylar emekli edilirken, 55 yaşındaki bir albay orduda kalabiliyordu. Memduh Tağmaç, Faruk Gürler, Celal Eyiceoğlu gibi daha sonra darbe yapacak subaylar bu operasyonda elenmemişler, aksine ilerlemişlerdi. Nitekim 11 yıl sonra 12 Mart'a
imza attılar. 1961 yılının
Ağustos ayında bir üst rütbeye yükseltilen askerler arasında,
Haydar Saltık,
Muhsin Batur,
Necip Torumtay,
Nevzat Bölügiray gibi isimler de vardı. İsmail Hakkı
Karadayı,
Teoman Koman,
Çevik Bir,
Çetin Doğan ve daha sonra TSK'yı yönetecek isimlerin önleri bu operasyonlarla açılmış oldu.
Operasyon aslında Türkiye'nin genetik değişikliğinden başka bir şey değildi. Atatürk'ün kesin bir dille yasakladığı üniformalı
siyaset, 1960 yılından sonra hayatımıza öyle bir girdi ki Türkiye çift başlı, daha doğrusu görünen hükümetin arkasında başka bir iktidarın olduğu bir
yönetim biçimine geçti.
1961 Anayasası neredeyse
silah zoruyla kabul ettirildikten sonra hayatımız özel harbin 'şartların olgunlaştırılması' çabalarına maruz kalmakla geçti. 1960 ihtilali ordunun bütün mesaisini ve ilgi alanını yurtiçine çevirmesiyle sonuçlandı. Asıl işiyle neredeyse hiç ilgilenmeyen ama Türkiye'deki her konuya karışan yeni TSK, siyasete sürekli müdahil olmayı yeterli görmeyip defalarca da darbelerle yönetime el koydu. Pek çok defa da darbe son anda önlendi.
TSK'nın son elli yıl içindeki eğitim sisteminden geçenler 'koruma ve kollama' anlayışla yetiştirildiler. AK Parti'nin iktidara geldiği günden beri ortaya çıkarılan onlarca darbe girişiminin bütün kahramanlarının neredeyse tamamı
27 Mayıs darbesinden sonra orduya alınmış, yetiştirilmiş isimlerden başkası değil. Bu darbe süreçlerinde 'özel harp çalışmalarının hatırı sayılır katkıları olmadı' desek yalan söylemiş oluruz. 12
Eylül öncesi aydınlanamamış binlerce olay var. Bu elli yıl içinde muhtelif dönemlerde darbe şartlarının olgunlaştırılması için yapılan provokatif eylemleri, cinayetleri, kışkırtmaları anlatsak ciltler dolusu kitaplara sığmaz.
Son yıllarda da
PKK kılıflı
terör eylemlerini hiç kimse izah edemiyor. Hele de bu eylemlere TSK içerisinden yapılan yardımların üzerine kimsenin gitmemesi, bunlara kamu vicdanını rahatlatacak açıklamalar yapılmaması ve suçluların cezalandırılmaması kafalarda oluşan soruları artırdıkça artırıyor.
Bugün Türkiye gerçekten bir yol ayrımında. Ya eski düzen devam edecek, bugün PKK, yarın sağ-sol veya
Alevi Sünni gibi bir gerginlik nedeni bulunacak, ardından olağanüstü şartların devam etmesi sağlanacak, siyaset, kafasında bir kılıçla sürekli yola getirilecek. Ya da
soğuk savaş anlayışı hak ettiği cezayı alıp, özel harp çalışmalarıyla birlikte tarihin karanlık dehlizlerine atılacak. TSK yeniden yapılanacak, herkes kendi görev bölgesinde gelişmiş ve güçlü bir
ülke olmanın çabası içinde bulunacak.
Bunda en büyük görev hükümete düşüyor. Bu YAŞ toplantısında, suça bulaşmış, darbe çalışmalarının içinde olmuşların korunup kollanmasına müsaade etmemesi, hem kendi geleceği hem de milletin geleceği açısından çok önemli. Bu tarihî dönemeçte kararsız kalanları, suçluları koruyanları tarih de unutmaz, 50 yıldır on binlerce çocuğunu kaybetmiş millet de...