Kızıyorlar... Üslubumdan hoşlanmıyorlar... “Nezaketsiz” diyorlar... Olabilir... Herkesi memnun edecek bir yazı dili henüz
icat edilmedi.
Bir taraftan da haksızlık ettiğimi düşünüyorlar.
Kemal Kılıçdaroğlu’na “Etro” sıfatını
yapıştırmış olmamdan rahatsızlar ve bunu (bu çocukça lakap yapıştırma telaşını)
“benim gibi bir entelektüele” (öhö)
yakıştıramıyorlar.
Estağfurullah.
Entelektüel filan değilim... Hiçbir zaman böyle bir iddiada bulunmadım. Hele “senin gibi” dedirtecek bir davranış içinde hiç olmadım. Tövbe...
Peki, neyim?
Bir okuryazarım. Ekmeğimi yazdıklarımdan kazanıyorum.
Hadi gönlünüz hoş olsun, “yandaşım...” Bu hükümetin politikalarını destekliyorum. Kılıçdaroğlu yapsın, onu da desteklerim. Bundan da hiç rahatsız olmam.
Hem, entelektüelliği kim kaybetmiş ki...
Entelektüel deyince benim aklıma Paul Nizan ve
Özdemir İnce geliyor.
Nizan, esasında bir
sanatçıdır.
Entelektüel derinliği olan bir sanatçı...
Faşizme ve kolonyalizme karşı tutumuyla dillere destan olmuş bir sanatçı...
Bilenler bilir, biraz öfkeli bir adamdı.
Öfkesi ve celadeti başına işler açtı. Ne faşistlere yaranabildi, ne de komünistlere...
Esasında,
Fransız entelijansiyasının bilinçaltındaki faşizmi ve statükoya olan gizli hayranlığı deşifre ettiği için gözden düşmüştü. Ama sıkı bir entelektüeldi. “Bilgiyle ve sezgiyle” kalkıştığı için entelektüeldi. Zamanında anlaşılamadı. Anlaşılamadan gitti. Hâlâ da anlaşılabilmiş değil.
Özdemir İnce de bir sanatçı...
Kötü şiirler yazmıştır ama bir sanatçıdır...
Entelektüalizmle irtibatlandırılan bir sanatçı üstelik...
Bilgiyle ve sezgiyle kalkıştığını zannediyor ama kafasındaki dogmaları aşamıyor. Biraz statükocudur. Çokça kurulu düzen yanlısıdır. Okuryazar olması, literatüre vukufiyeti,
estetik alanına ait bazı kavramları tüketmesi durumunu değiştirmiyor.
Dünya durdukça yaşayacak “Fesat”ı entelektüel yazar Paul Nizan yazmıştır... Entelektüel yazar Özdemir İnce de Türkçeye çevirmiştir. Daha doğrusu Nizan yazmış, İnce bozmuştur.
Nizan’ı hangi gerekçelerle entelektüel sayı
yorsak, Özdemir İnce’yi de o gerekçelerle entelektüel sayamıyoruz.
Lakap yapıştırma meselesine gelince...
Doğrudur... Yaptığım iş, nerden bakarsanız bakın, çocukça.
Fakat, bunu “benim gibi bir entelektüele” yakıştıramayan arkadaşlar, neden dönüp de koruma çemberine aldıkları adamın söz ve davranışlarına bakmıyorlar?
Kemal Kılıçdaroğlu’ndan söz ediyorum...
Hani, “sakin güç”, “efendi adam”, “nezaketli politikacı” dolduruşuyla
siyaset piyasasına salınan Kılıçdaroğlu...
Kaç gündür miting konuşmalarını izliyorum... Sakin güç Kılıçdaroğlu gitmiş, öfkesi ve celadeti paçalarından akan bir “tuhaf adam” gelmiş...
Nezaket ve efendilikten ise eser yok...
Bodoslamadan gidiyor...
Mesela, “kıvırma Recep” diyor, “
kalpazan Başbakan” diyor, “sen kim
yiğit olmak kim” diyor, “haramzade” diyor, “adam ol” diyor.
Diyor da diyor...
Espri vehmedip diline pelesenk ettiği “Recep bey” söyleminden de vazgeçmiş... Artık doğrudan “Recep” diyor... Söylemini tekâmül ettirmiş yani. “İlericilik” dedikleri böyle bir şey galiba...
Şimdi ben bu adama “Etro” dedim diye “nezaketsiz” ve “ağzı bozuk bir yazar” oluyorum... Öyle mi?