Şu cümle 12
Eylül 1980 sabahı Kenan
Evren'in okuduğu meşhur "1 Numaralı MGK Bildirisi"nin hafızalardan hiç silinmeyen cümlesi: "...
Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanunu'nun verdiği
Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve
ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur."
Neymiş? "İç Hizmet Kanunu'nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevi"ne dayanarak ordu yönetime el koymuş. CHP'nin
referanduma karşı hamle olarak gündeme getirdiği
35. madde, işte bu meşhur cümlenin içinde yer alan "el koyma"nın
kanuni dayanağı. Yani, İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi. 35. madde aynen şöyle diyor: "Silahlı Kuvvetler'in vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile
tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumaktır."
Genel Başkan Yardımcısı Hakkı
Suha Okay, CHP'nin bu maddenin değiştirilmesi veya toptan kaldırılması için bir
kanun teklifi vereceğini açıklıyor ve
AK Parti'yi
hedef alarak ekliyor: "Var mısın, yok musun?" İktidar, gecikmeden olumlu karşılık veriyor. Öyle anlaşılıyor ki Türkiye bu 35. madde belasından kurtulacak. Kimin sayesinde? Demokrasi içinde yaşamaya azmetmiş koca millet olarak hepimiz CHP'ye bu teşebbüsünden dolayı şükran duyacağız. Ama
küçük bir sorun var. İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi askerî
darbelerin kanunî dayanağı değil, hukukçuların tamamına saç baş yolduran saçma bir bahaneden ibaret.
Maddeyi dikkatle okuyanlar bu maddenin aynı zamanda askerî darbeyi "bir anayasa" suçu olarak nitelediğini fark edebilir. Çünkü bu maddenin TSK'ya verdiği görev "anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni koruma" görevidir. Darbe yaparsanız "anayasa ile tayin edilmiş olan" birçok şeyi yıkmış oluyorsunuz. Hatta,
12 Eylül darbecilerinin yaptığı gibi birçok şeyi değil,
Anayasa'yı bütünüyle "ilga" etmiş ve 35. maddeye göre suç işlemiş oluyorsunuz. Vurgulayalım: 35. madde Anayasa'nın ilk dört maddesini referans almıyor, bütününe atıfta bulunuyor. Tersini düşünsek bile bir kanun maddesine dayanarak Anayasa'yı toptan kaldırmak tam bir komedi değil mi?
Silah hakim olduğu zaman
akıl dumura uğrar. Kim bilir
Kenan Evren "Netekim bu darbeyi yapacağız da millete ne diyeceğiz?" diye sorduğu zaman bir akl-ı evvel çıkıp bu maddeyi hatırlatmıştır. Bu madde askerî darbenin gerekçesi değil bahanesi. Kaldırılsın mı? Elbette. Hiç olmazsa darbecilerin kullandığı bir bahane kaldırılarak
Meclis, darbe karşıtı bir irade sergilemiş olacak. Halkın duygularına tercüman olarak darbecilere bir
mesaj verilecek. CHP'nin darbe önleme mantığını sürdürürsek bu maddenin yerine şöyle bir ifade koymamız lâzım: "Ayol darbeci kahrol e mi?" Eh bu da fena değil. Hiç yoktan iyi.
Darbeyi önleyecek olan aşılmaz
duvar gibi engel, referandum paketinde yer alan 145. madde değişikliği. Muvazzaf 13 generalin
darbe planı yapmak suçlaması ile bağımsız yargı önüne çıkartılabildiği bir ülkede 35. maddeye müracaat etmeye kim cesaret edebilir?
CHP'nin 35. madde önerisi ve MHP liderinin "biz anayasa değişikliğine karşı değiliz, bu değişikliğe karşıyız" şeklindeki manevraları, muhalefetin yerleştiği referandum mevzilerinin
çürüklüğünü gösteriyor. MHP'nin bu çürük mevzide kendini koruması çok zor. Çünkü şu muhalefetin 12 Eylül mağdurlarını tatmin edecek hiçbir tarafı yok: "Geçici 15. maddenin kalkması 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasına imkân vermiyor." "Peki öyle olduğunu varsayalım. O zaman bu maddenin Anayasa'da olduğu gibi kalmasına neden
destek veriyorsunuz?"
Referandum paketine "AK Parti kendi yargısını yaratıyor" itirazına ise
Anayasa Mahkemesi kapı gibi bir
cevap vermiş oldu. Paketi esastan incelemesine rağmen bu maddeleri muhafaza etmesini vatandaşa nasıl açıklayacaksınız?
MHP'nin de CHP'nin 35. madde hamlesi gibi bir karşı hamleye ihtiyacı var. Onunki biraz daha erkeksi olacak. Meselâ, geri getirilmesini savunduğu idam cezasını "darbe suçları" için gündeme getirmek gibi. "Apo'yu da, darbecileri de asalım" sloganı, MHP'yi "darbe destekçisi" ithamından kurtarmaz mı?