Geçenlerde yazdığım “Çözüm için
öneri:
PKK Kuzey Irak’a çekilsin” başlıklı yazımdan dolayı savcı
dava açmış. Nedenini bilmiyorum;
Türkiye’ye dönünce öğreneceğim. Ben Türkiye’de
demokratikleşme için şiddetin durması gerektiğini açıkça yazıyorum. Bunun tek yolunun da PKK’nın sınırdışına çıkmasıyla mümkün olduğunu ifade ediyorum. Sivil
toplum örgütlerinin “hem ordu hem PKK
operasyonları durdursun” açıklamasını da önemli ama gerçekçi bulmuyorum. Devlet dağda elinde
silahlı adam olduğu sürece operasyon yapar. Bu, onun devlet olmasının gereğidir. Bu basit gerçeği görmezden gelip iki taraf da operasyonları durdursun çağırısı barışa
hizmet etmez. Karanlıkta ıslık çalmaktan başka bir şey değildir. Bu noktada en gerçekçi öneri PKK’nın Kuzey Irak’a çekilmesi. Sanırım PKK da buna hazırlanıyor. Sivil toplum örgütlerinden gelecek böylesi bir talebi PKK da ciddi ciddi düşünecektir.
Bu noktada PKK’nın temel amacını da iyi anlamak gerekiyor. PKK temelde muhatap alınmak isteniyor. Burada siyasetçilerin vereceği önemli bir karar var. Muhatap alınıp alınmama konusu ayrıca tartışılabilir. Ama PKK sanırım devletten umudu kesti, kendisine yeni muhataplar
arama uğraşında. Özellikle son iki haftada PKK’dan gelen
mesajları bizim medya ya anlamıyor ya da bilerek atlıyor.
Önce Abdullah
Öcalan 16 temmuzda bir açıklama yaparak
Birleşmiş Milletler önerisini getirdi. “Çatışmaların sonlandırılması için bölgede STK’ların yapmış olduğu, işte o 99 STK’nın açıklaması bana gelir gelmez ben uyacağımı söyledim. Şimdi diyorum ki; bakın ben sizin
çağrınıza ânında uydum, üzerinden bir hafta geçti, ama devlet hâlâ bu çağrıya uymadı, bir şey yapmadı, aksine operasyonları arttırdı. Peki, siz devletin ne yaptığını takip ettiniz mi, devletten
hesap sordunuz mu? Anlaşılıyor ki devletin bize yönelik
imha politikası devam edecek ve bunlar bize yönelik çağrılarla, bizi
kurban edecekler ama devletten bir hesap sorulmayacak. …Biz diyoruz ki; gerillayı BM güvencesi altındaki bir yere çekmeyi dahi
teklif edip siyasetin önünü açmaya çalışalım ama buna dahi gelinmiyor, toptan imha dayatılıyor.
Hükümet büyük bir operasyon hazırlığı içinde. Kültürel,
ekonomik, sosyal, siyasi, askerî her alanda büyük bir operasyon içinde.”
Bu açıklamadan bir hafta sonra Murat
Karayılan öneriyi BBC’ye tekrarladı, daha net konuştu. Karayılan, Türkiye’nin bir ateşkese ‘Evet’ demesi ve belli koşulları karşılaması durumunda,
Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde silah bırakmaları için savaşçılarına çağrı yapmaya hazır olduğunu söyledi. Karayılan’ın silah bırakmak için öne sürdüğü şartlar arasında,
Kürtlere daha fazla siyasi ve kültürel hakların verilmesi, Kürt siyasetçilerin tutuklanmalarına son verilmesi ve Kürt
sivillere yönelik saldırıların son bulması yer alıyor. Karayılan, “Eğer
Kürt sorunu diyalogla demokratik bir şekilde çözülürse, silahlarımızı bırakacağız. Bu durumda silah taşımayacağız” dedi. Öcalan ve Karayılan’ın BM önerisinin altında yatan temel neden PKK’nın muhataplığı meselesi. Bu planda BM bir arabulucu gibi düşünülmüş olmalı ki BM önerisi getiriliyor.
Bilindiği gibi Kuzey Irak’ta, ve daha çok PKK’nın kontrolünde bulunan
kamp aslında bir BM kampı. Açılım
Habur beceriksizliğiyle sonuçlanmasaydı,
Mahmur’un kritik bir rol oynayacağı biliniyordu. Bu bakımdan PKK’nın BM çağırısının iki mesaj taşıdığı söylenebilir. Mahmur sürecini canlandıralım, veya Türkiye olmuyorsa uluslararası bir muhatap sayesinde PKK’nın aktör olduğunu kabul edin mesajı.
PKK’nın da kendi içinde bölünmüş derin kanatlarının olduğu gözönünde bulundurulduğunda bu çağrılara ne kadar güvenilir bundan emin değilim ama Mahmur alternatifi bana mantıklı bir çözüm gibi geliyor. En kritik konu sürecin nasıl başlatılacağı ile ilgili. Yani PKK önce çağrısına, kapalı kapılar ardında da olsa, yeşil ışık bekleyip unsurlarını Mahmur’a mı çekecek yoksa açıktan bir
deklarasyon mu bekliyor. İkinci ihtimal oldukça düşük bir ihtimal. Türkiye’de hiçbir güç PKK’yı muhatap alacak açık bir mesaj vermez.
Ama PKK Türkiye’deki unsurlarını Mahmur’a çekerse (Mahmur’a girmek için silahlarını bir yerlere bırakmaları gerekiyor) ilginç bir durum oluşacak. PKK Mahmur’da olduğu için fiili de olsa BM muhatap olarak örgütü kabul etmek zorunda kalacak. Bu durumda Türkiye’nin kendine yeni bir pozisyon belirlemesi gerekecek. Ya BM’den Mahmur’daki PKK’lıları kendisine teslim etmesini isteyecek ve şahin bir pozisyon belirleyecek. Bu Türkiye’nin benimsediği temel paradigmaya aykırı olacak. Silahlarını –diyelim PKK kamplarına- bırakarak geldikleri için Türkiye çözüm istemeyen taraf durumuna düşecek. Bu da
açılım stratejisinin bir yalan olduğunu gösterir ki hükümet bunu istemez. PKK, de facto bir muhatap bulduğu için daha etkili stratejiler geliştirebilir. Özellikle Avrupa’da sıkışan örgütün böylesi bir hamleyle Türkiye’yi köşeye sıkıştırma olasılığı gözden kaçırılmamalı. Böylesi bir durum olduğunda Türkiye de kendi politikasını belirleyerek açılım sürecini hızlandırıp terörü bitirmesi için aradığı zemini bulabilir. Bu durumda en mantıklı olan PKK’nın Türkiye’deki unsurlarını Mahmur’a çekmesi gibi görünüyor. Anlaşıldığı kadarıyla PKK da bir B planı olarak buna hazırlanıyor...