Bugün gazetesinin bildirdiğine göre, 10
Ekim 2007 tarihinde biri
üsteğmen diğeri
yarbay iki hava
subayı arasında geçen konuşma MİT'in takibine takılmıştı (15 Temmuz).
Üsteğmen, insansız
hava aracı Heronların çok iyi yer tespiti yaptığını,
PKK elemanı olan kendi adamlarının çok zayiat verdiğini söylüyor, bunun için ya Heronların düşürülmesini ya da uçuş koordinatlarının değiştirilmesini istiyordu. Yarbay da cevaben bir çaresine bakılacağını söylüyordu. (Daha sonra, her iki subayın da
terfi ettikleri, yarbayın
Ergenekon'un ordudaki örgütlenmesi olan "Karargâh Evleri"
soruşturması kapsamında tutuklandığı ortaya çıktı.)
MİT, gereğinin yapılması için konuyu
Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na iletmiş, dönemin komutanı
Org. İlker Başbuğ da soruşturma emri vermişti. Dosya Hava
Hakim Albay Zeki
Üçok'un önüne gitmiş, subaylar ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılmıştı. (Halen "sahte
çürük raporu" sağladığı iddiasıyla
tutuklu olan Üçok, avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada, konuyu soruşturduğunu, ancak bir suç izine rastlamadığını açıkladı.)
Milli Savunma Bakanı Vecdi
Gönül,
yetki ihtilafı yüzünden
dosyanın uzun süre (yani, yaklaşık üç yıl!) ortada kaldığını, ancak uyuşmazlığın çözüldüğünü, soruşturmayı
Genelkurmay Savcılığı'nın üstlendiğini söyledi. (17 Temmuz) Ertesi gün,
TBMM Başkanı Mehmet Ali
Şahin de "İddialar çok ciddi. Genelkurmay mutlaka soruşturacaktır..." dedi. (18 Temmuz)
Bugün gazetesi 19 Temmuz'da olayda adı geçen Üsteğmen'in, Yarbay'la konuşmasından hemen önce (Genelkurmay eski Başkanı
Yaşar Büyükanıt'ın "Buradan PKK ve Kandil'i BBG evi gibi izliyoruz" dediği) Ankara'daki
Office Defense Center'da (ODC) görev yapan bir Tuğamiral ile görüştüğünü yazdı. (Söz konusu Tuğamiral'in halen önemli bir görevde olduğu belirlendi.) Derken PKK sözcüsü Mustafa
Karasu, Bugün'ün haberini yalanlayan, suçlanan subayları savunan nitelikte bir beyanat verdi. (20 Temmuz) Nihayet
Genelkurmay Başkanlığı beklenen açıklamayı yaptı. "Bu konuda bir görmezlik ya da bilerek göz ardı durumu söz konusu değildir. Şu an konu Genelkurmay Askeri Savcılığı'nda soruşturma aşamasındadır..." dedi. (
Hürriyet, 20 Temmuz) Dün Genelkurmay'dan yapılan açıklamada da "Konuşma metninin bütün uğraşılara rağmen delillendirilememesi nedeniyle soruşturmada istenilen mesafe alınamadı" dendi.
Bunlar, takip edebildiğim kadarıyla, olayla ilgili olarak bugüne kadar medyaya yansıyan bilgiler. Düşündürdüklerine gelince: Belli ki soruşturmanın üç yıla yakın bir süredir sonuçlandırılmamış olmasından rahatsız olan MİT'in yeni yönetimi, olayı kamuoyuna duyurdu. Akla gelen ilk soru şu: Soruşturma nasıl oldu da üç yıla yakın bir sürede sonuca bağlanamadı? Eğer olay gerçek ise nasıl açıklanabilir? Gülay Göktürk'ün dediği gibi, "İki ihtimal var: Ya o konuşan subaylar subay kılığına girmiş PKK'lılardı ya da korudukları o birliktekiler PKK'lı kılığına sokulmuş askerlerdi. Subaylardan birinin Ergenekon bağlantısı açığa çıktığına göre, ikinci ihtimal daha güçlü görünüyor." (Bugün, 19 Temmuz)
Bu ihtimal, (gerçekse) olayı açıklamak için iki "teori" ileri sürülebileceğini düşündürüyor. Birinci teori şu:
Türkiye devletinin ve onun en önemli kurumu olan ordusunun içinde ("Derin Devlet" dediğimiz) gizli bir merkez ve izlediği gizli bir strateji var. Bu strateji, ordunun Türkiye'nin kaderi üzerindeki etkinliğinin devam etmesi için PKK'nın varlığını ve çatışmaların devamını istiyor. PKK'nın silahları bırakıp siyasi mücadeleye girmesini, yani "siyasallaşması"nı Türkiye'nin bütünlüğünün korunması açısından daha büyük
tehlike olarak görüyor. İkinci teori ise, "savaş lobisi" teorisi. Yani hem ordu hem de PKK içine yayılan, çatışma ortamını uyuşturucu ve sair kaçakçılığın sürdürülmesi açısından gerekli gören bir menfaat çetesi var.
Taraf'ın "
Ordunun PKK'sı" olarak nitelediği olay mutlaka ama mutlaka aydınlatılmalı. Bunu takip de gerek hükümetin ve Parlamento'nun, gerekse
sivil toplumun ve medyanın boynunun borcu olmalı.