Meğer
Balyoz darbe planı sandığımızdan da ciddiymiş. Mahkemenin kabul ettiği iddianameyle iki yüze yakın asker '
sanık' pozisyonuna düştü.
İsnat edilen suç: Zor kullanarak hükümeti devirmek ve anayasal düzeni değiştirmek. Suç sabit görülürse cezası, ağırlaştırılmış müebbet
hapis.
İdam cezası kaldırılmadan önceki ceza karşılığı ise idamdı.
Plan, darbeye 'eksik teşebbüs' olarak nitelenirse ceza biraz hafifliyor; yirmi yıla kadar hapis.
Sanıkların 28'i halen görevde olan
general. Yani şu anda TSK'nın her on generalinden biri 'sanık'. Bu,
akıl almaz bir tablo. Bir ülkenin ulusal savunması ve güvenliği için daha büyük bir risk düşünemiyorum.
Ordunun tepe yönetiminin bu oranda 'suçlandığı', zan altında olduğu bir ülkede ulusal güvenlik ciddi zafiyet gösterir.
Bu duruma
Genelkurmay Başkanı, eğer o olmazsa hükümet mutlaka el koymalıdır. 'Şüpheli' generallerin yönettiği bir ordu, ordu olmaz.
Darbe zanlılarının ordu içindeki varlığına tahammül gösterilemez. Halkın meşru temsilcilerine
silahını doğrultan bir ordudan daha büyük bir
tehlike yoktur; çünkü böyle bir durumda artık 'ordu'nun varlığından söz etmek mümkün değildir. Oysa bu ülkenin orduya ihtiyacı var, işini hukuk içinde ve etkin bir şekilde yapan bir orduya...
Gelecek hafta toplanacak olan Yüksek
Askerî Şûra gerekli tedbirlerin alınması için bir fırsat. Bu
halka ait silahlar 'darbe sanıkları'na teslim edilmemelidir. İddialar yabana atılır türden değil. Balyoz, şimdiye dek hazırlanan en kapsamlı
darbe planı. Ellinci yılında lanetlediğimiz 27
Mayıs, Balyoz darbe planının yanında çocuk oyuncağı kalır.
27 Mayıs'ta 35 kişilik cuntada sadece
üç general vardı. Onlar da darbenin son günlerinde devşirilmişti...
Oysa Balyoz planında tam 28
muvazzaf general sanık sandalyesinde. Ayrıca ikisi kuvvet komutanı 26
emekli general... Anlaşılan, hazırlandığı dönem neredeyse ordunun tümünü sarmış Balyoz... Boşa değil, 12
Eylül modeline göre yapılanmışlar.
Balyoz, en az
Ergenekon davası kadar önemli. İlk kez bir darbe teşebbüsü yargılanıyor. Şu tuhaflığa bakınız; bir yandan gencecik insanlar görevleri başında şehit düşüyor, öte yandan her on generalden biri mahkemelerde darbeye teşebbüsten yargılanıyor.
Dağlarda teröre karşı mücadele veren askerler komutanlarının bir kısmının Ankara'da
iktidar peşinde koşmasına ne derler? Onlar kelle koltukta mücadele verirken 'yıldız'lı birileri 'ikbal ve iktidar' peşinde.
Haklarında çok ağır iddialar bulunanların ellerinde silah, emirleri altında tank ve savaş uçağı, savaş gemisi bulundurmaları kabul edilemez. Bu devlet ve
demokrasi için en büyük tehlike budur. Ordu, ülkeyi korumakla görevliyse bu işi 'sanık' sandalyesinde oturanlarla yapamaz.
Artık YAŞ içinde bulunan MSB ve Başbakan'ın kararlara 'şerh' koymasının bir anlamı yok.
Hükümeti şiddet kullanarak devirmek iddiasıyla 'sanık' sandalyesinde oturanların terfilerine ve hatta görevlerinde kalmalarına aynı hükümet
imza atamaz.
YAŞ'ta cuntanın devamına
seyirci kalmanın bedeli çok ağır olur. Sadece hükümet için değil, halk ve demokrasi için...
Mahkemenin üzerinde savaş uçakları uçurtan, tankları yollara döken, yargıyı tanımayan bir ordu komutanının da Jandarma Genel Komutanlığı'na getirilebileceğinden söz ediliyor. Bu nasıl düşünülebilir inanamıyorum. Mahkemeye, halka, hukuka meydan okuyan bir kişinin emrine silahlı yüz binleri nasıl teslim edebilirsiniz?
Hükümet, demokrasiye ve hukuka bağlı bir
komuta kademesi oluşması için tercihini ortaya koymalıdır.
Türkiye kritik süreçlerden geçiyor. Bu ağustos şûrasında şekillenecek komuta kademesi ya demokrasinin yerleşmesinden, ordunun profesyonelleşmesinden ve hukuka tabi olmasından yana bir
ekip olacaklar ya da '
yıkım' pahasına cunta işlerini sonuca bağlamaya teşebbüs edecek bir ekip... Sonucu hükümetin ve özellikle başbakanının vizyonu ve kararlılığı belirleyecek.