Bahçeşehir Üniversitesi 4 Temmuz 2010 günü sekizinci
mezuniyet
törenini yaptı. Tören bu yıl ancak
İnönü Stadı'na sığabildi.
İktisadi ve İdari Bilimler, Hukuk, Mimarlık, Mühendislik, Fen-
Edebiyat ve İletişim fakülteleri ile
Meslek Yüksek Okulu ve Yüksek Lisans programlarından mezun olan, tam olarak 1293 öğrenci diploma aldı.
Öğrencilerin aileleri ve yakınları, biz eskilerin "Gazhane tarafı" olarak andığımız açık tribünü; özel kıyafetleri içindeki mezunlar ile
öğretim üye ve görevlileri ise tribünün önündeki zemini doldurmuştu. O
akşam gördüklerim ve yaşadıklarım beni çok duygulandırdı. Niye? Anlatayım.
Ben, bundan sadece oniki yıl önce, 1998'de kurulan
Bahçeşehir Üniversitesi'nin en eski öğretim üyelerinden biriyim.
Şubat 2001'de,
Milliyet gazetesindeki editörlük ve yazarlık işime son verilince eski mesleğime, üniversiteye dönme kararı aldım. Prof. Dr.
Eser Karakaş ve Prof. Dr. Süheyl Batum'un önerileri ve Mütevelli Heyeti Başkanı Sayın Enver Yücel'in daveti üzerine
Nisan 2001'de Bahçeşehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim kadrosuna katıldım. Bugün üniversitenin ilk günlerinden bu yana görev yapan bir avuç öğretim üyesinden biriyim. Dolayısıyla aradan geçen on yıla yakın zaman içinde bu kurumun ne başdöndürücü, ne hayranlık verici bir gelişme gösterdiğinin en yakın
tanıklarından biriyim.
Bahçeşehir Üniversitesi, benim katıldığım yıllarda İstanbul'un mutena semtlerinden biri, ama şehir merkezinin hayli uzağında olan Bahçeşehir'de, eski bir lise binası ile birkaç villada
hizmet veriyordu. 2004'ten bu yana şehrin kalbi Beşiktaş'ta, sekiz koca binaya yayıldı. Ben katıldığımda öğrenci sayısı bin bile değildi; bugün on bine vardı. Ben katıldığımda adı pek az duyulmuştu, ama bugün Türkiye'nin,
Avrupa ve ABD'nin en seçkin üniversitelerinde eğitim görmüş akademisyenler burada
ders vermek, öğrenciler de okumak için can atıyor.
Bahçeşehir Üniversitesi'nin cazibesinde Boğaziçi'ne nazır, nefes kesen manzaralı, en
modern imkanlarla donanmış binalarının payı olmadığını söylemek mümkün değil. Ama muhakkak ki esas cazibesi, sahip olduğu vizyondan kaynaklanıyor. Bu vizyonda her şeyden önce, standartlara verilen önem var. Bunun için ülkenin en iyi akademisyenlerini ve araştırmacılarını bir araya getiriyor. Rektör Prof. Dr. Yılmaz Esmer,
mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada saydı; bugün Bahçeşehir Üniversitesi'nde Yale, Stanford, Princeton,
California (Berkeley, Irvine, Santa Cruz), Massachusetts Institute of Technology,
Oxford,
New York, Sorbonne, Columbia, Georgetown, Duke, Michigan State, Wisconsin, McGill, Toronto, Virginia Tech,
Amsterdam,
Stockholm,
Londra ve Türkiye'nin en seçkin üniversitelerinden diploma almış akademisyenler görev yapıyor.
Standartların en önemlisini ise Prof. Esmer şu sözlerle ifade etti: "
Temel prensibimiz akademik özgürlüğe saygıdır. Zira bir üniversite ancak ve ancak bu prensipten ödün vermediği sürece gerçek üniversite olabilir..." Bahçeşehir Üniversitesi eğer bugün Türkiye'nin en liberal, yani en özgürlükçü, yani temel hak ve özgürlüklere saygılı olan bütün görüşlerin serbestçe ifade edilebildiği ve tartışılabildiği üniversitelerden biri olarak kimlik ve saygınlık kazanmış ise, bütün yöneticilerinin bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı olmalarıyla mümkün oldu.
On yıldır mensubu olduğum Bahçeşehir Üniversitesi'nin dayandığı vizyonun bir ayağı farklılığa saygı, açık
toplum fikrine bağlılık ise, öteki ayağı da dünyaya açıklığı, global perspektifi. Neredeyse hafta geçmiyor ki bu üniversitede uluslararası bir konferans yapılmasın, dünyanın her yerinden gelen akademisyen ve araştırmacılar konuk olmasın. Bu vizyonun yerleşmesi ve her geçen gün gelişmesinde en büyük pay ise muhakkak ki Mütevelli Heyeti Başkanı Sayın Enver Yücel'e ait.
Üniversiteler toplumların öncü kurumları. Bahçeşehir Üniversitesi'nde tanık olduğum baş döndürücü ilerleme, Türkiye'nin geleceğine dair taşıdığım iyimserliğin en önemli kaynaklarından biri.