Cumartesi günü bu köşede yayınlanan "Saadet'te derin deprem" başlıklı yazı büyük ses getirdi. Yazdıklarımın arkasındayım, bu konuda yazmamayı düşünüyordum.
Star'dan değerli dostum Nasuhi
Güngör'ün yazdıkları bana makul geldi. Güngör, bir dizi değerlendirmeden sonra şunları soruyor: "Peki bugün neden SP'nin yoluna devam etmesini ve '
Erbakan Hoca'nın birleştirici yönde koyacağı inisiyatif'i önemsiyor? Ufukta gördüğü
tehlike nedir?" Anlatayım:
Türkiye'de üç partinin 'gelişme dinamiği' var: Bunlar da
AK Parti,
CHP ve SP'dir. MHP ve BDP, Türk ve
Kürt milliyetçiliklerinin yaratacakları gerilime paralel olarak oylarını artırabilirler, ama toplumsal anlamda gelişme dinamikleri yoktur. AK Parti, iki dönemdir
iktidarda,
siyaset bilimi ve toplumsal gelişme teorileri açısından sahiden 'bir parti' mi, yoksa Erdoğan'la kaim "konjonktürel bir
siyasi hareket" mi olduğunu, Erdoğan'ın
cumhurbaşkanı olması durumunda anlayacağız.
Demirel ve
Özal, cumhurbaşkanı oldular, partileri dağıldı, gitti.
Zamana karşı ayakta kalabilen parti CHP'dir; çünkü devletin partisidir. Devlet, toplumsal değişimlere karşı direndikçe CHP de küçülerek ve taşlaşarak ayakta kalmaktadır. CHP'nin gelişme dinamiği "kendisi olmaktan çıkma"ya bağlıdır. Bunu tarihinde bir defa yapabildi, 1973 seçimlerinde, kendisi olmaktan çıktı, iktidar oldu. Şimdi Kılıçdaroğlu, CHP'yi ne kadar kendisi olmaktan çıkarıp iktidara yaklaştıracak, önümüzdeki günlerde göreceğiz.
SP ise, Milli Görüş çizgisinin son halkasıdır. Milli Görüş merkez sağ ve merkez solun dışında fikriyatını, hassasiyetlerini bu topraklardan alan, 19. yy'dan bu yana süren
İslamcılığın günümüzdeki devamıdır. Gelişme dinamiği yüksektir ve içerideki idari merkez ile dışarıdaki vesayetçilerin engellemeleri olmasa Türkiye'nin İslam dünyasına sunabileceği yegane siyasi modeldir.
Bu hareketin efsanevi lideri Erbakan Hoca sevilen, sayılan bir liderdir. İlerlemiş yaşına rağmen bir
genç delikanlı gibi çalışmaktadır. Son kongrede ortaya çıkan nahoş gelişmeler SP'yi bölünme noktasına getirmiş bulunmaktadır. Eğer parti ikinci defa bölünürse, diğerleri gibi tarihin mahzenindeki yerini alacaktır. Bu yüzden herkesten çok Erbakan Hoca'ya sorumluluklar düşmektedir. Burada birkaç noktanın altını çizmekte zaruret var:
1) İki amelin emekliliği olmaz: İbadetin ve ilmin. Diğer bütün mesleklerde belli bir yaştan sonra beden yorulur, insanlar bir kenara çekilir, tecrübeleriyle faydalı olur. SP'deki "yaşlılar kadrosu" artık bedenlerinin yorulduğunu kabul edip SP'yi bir "emekliler kulübü" olarak kullanmaktan vazgeçmeli, sadece tecrübelerini aktarmakla yetinmelidirler.
2)
Kongre sonrasında
Numan Kurtulmuş'la ilgili yakışıksız demeçler veren Erbakan Hoca'nın mahdumları ve kerimeleri artık sussunlar ve Numan Bey'den helallik alsınlar. Bilsinler ki, Erbakan Hoca bu hareketin lideridir. Ama sahibi, patronu, maliki değildir. Anadolu'da on binlerce meçhul insanın samimi gayreti,
bağışı ve cefası Milli Görüş'ü ayakta tutmuştur. Kimse
padişah değildir. Hanedanlık tarihe karıştı, İslam'a da hiç uygun değildi.
3) Milli Görüş, hukuk,
adalet,
özgürlük, yüksek ahlaki erdemler ve İslam dünyasının yeniden doğuşu ideallerini temsil eder. Darbecilerle, cuntacılarla, Ergenekoncularla, 28
Şubat artığı ulusalcılarla yakınlığı ve akrabalığı olamaz. Türkiye'de hukuk mücadelesi bu kesimlere karşı verilmektedir. Vahşi kapitalizme ve emperyalizme karşı olmakla ulusalcı olmak aynı şeyler değildir.
4) Milli Görüş'ün yurtiçinde ve yurtdışında bilumum menkul ve
gayrimenkul varlığı bu ümmetin malıdır. Partideki ayağı kırık
sandalye dahi çoluk çocuğunun rızkından kesip bağış yapan fedakâr insanların parasıyla alınmıştır. Sahih vakıflarda olduğu gibi, bağış hangi amaçla yapılmışsa sadece o amaçla harcanmalıdır.
5) Kendisine derin saygı duyduğumuz Hoca, bu çerçevede birleştirici inisiyatif kullanmalı, bölünmenin önüne geçmelidir. Yeni bir kongre, bu partinin gelişme dinamiğini sekteye uğratır, "
tabela partisi" durumuna düşürür. Yazık olur!