Başbakan ile Ana Muhalefet Partisi Başkanı’nın görüşmesi nerede büyük olay olur? Liseyi bitirdiği halde “
Lisans Yerleştirme Sınavı”nda Fizik’te 11 bin, Kimya’da 4 bin ve Biyoloji’de 2 bin...
...adayın sıfırdan
küçük puan aldığı
ülkelerde...
Gene de normalleşme iyidir... Siyasal partiler arasında zaten olması gereken
diyalog kanallarının
Kürt Sorunu’nda işletilmesinin
psikolojik etkisi, çözüm etkisinden çok daha fazla... Çünkü bu sorunu çözebilmek için “doğru teşhis” koymak gerekir. Benim sorum hep aynı: “
PKK sonuç mudur, neden midir?” Resmen, PKK’nın 29. Kürt Ayaklanması olduğu kabul edildiğine göre, bu isyanları kışkırtan temel bir sorun var. O halde PKK sonuç... Bunu doğuran temel çarpıklıkları görmezden gelip, PKK’ya bir “neden” olarak bakmaya devam etmek, maalesef
Türkiye’yi çözümü olmayan bir noktaya taşıyabilir... Birinci
Cumhuriyet mantığıyla da bu işin çözülemeyeceği aşikâr...
* * *
Başbakan’a beş başlıktan oluşan bir çözüm paketi önerdiklerini söyleyen
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu da bu düşüncelerle izledim.
Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a sıraladığı önlem paketini beraberce değerlendirelim:
Birinci
öneri: “Demokrasinin güçlendirilebilmesi için
seçim baraj indirilsin”... Dünyanın hiçbir ülkesinde yüzde 10 gibi bir
seçim barajı yok. Ayrıca bu barajın Güneydoğu’daki insanlarımızın tercihi Meclis’e yansımasın diye konulduğunu da biliyoruz... Parlamento’nun halka
ambargo uyguladığı bir
demokrasi olur mu? Bu olumlu bir öneri ama neden yüzde 7? Hem
AK Parti seçimi kazanmakta zorlansın hem de BDP Meslis’e girmesin diye mi, yoksa gerçekten
demokratikleşme adına mı?
Şayet ikincisi ise neden yeryüzü standartlarına daha uygun olan yüzde 5 değil?
* * *
İkinci öneri: “Özel yetkili mahkemeler kaldırılsın”... Bu talebin nedeni ne? “
Güvenlik güçlerinin moralini bozmayalım” anlayışı. Bir önceki CHP Genel Başkanı
Ergenekon’un avukatıydı...
Tarihsel reflekslere, örneğin
Dersim Katliamı’na bakarak ben bu talepten şunu çıkarıyorum: “
Güvenlik güçleri hukuka uysun derseniz, şiddet ile başa çıkamayız”... O halde ne yapalım? Ergenekon çetelerini serbest bırakalım. Doğrusunu söylemek gerekirse beni en ürküten öneri bu oldu.
* * *
Üçüncü, dördüncü ve beşinci önerileri birlikte değerlendirmekte fayda var: “Devlet bölgeye doğrudan
fabrika kurarak istihdam yaratmalı”...
“Et ve Balık Kurumu güçlendirilip bölgede hayvancılık desteklenmeli, bölgede üreten bir mantık hâkim olmalı”... “Mayınlı
araziler temizlenip
topraksız köylülere verilmeli”... Bu öneriler ne istiyor?
Güneydoğu’da “devletçilik” istiyor.
Bunu, maalesef, Güneydoğu’yu ve tüm Türkiye’nin sosyo-
ekonomik temel sorunlarından hiç haberdar olmadan istemekte...
Ne demek istediğimi “hayvancılık” örneğinden somutlaştırabilirim... Hayvancılığı güçlendirmek için
işletmelerin verimli bir ölçeğe ulaşması lazım. En büyük
yardım bu olabilir... Ölçek ekonomisinden uzakta, piyasaya
ürün, dibine ışık veremeyen derme çatma yapılar modernize edilemediği için Türkiye bu halde... 2002 yılında 50’den fazla büyük baş hayvanı olan işletme sayısı tüm Türkiye’de sadece 4 bin 500 idi. Şimdi 18 bin 600’e ulaşmış vaziyette...
* * *
Bölgenin devlet yardımına değil, kendi başının çaresine bakacak bir donanıma ihtiyaç var.
Topraksız köylüye toprak dağıtırsanız, ortalama beş-altı hektar olan arazi boyutunu biraz daha küçültürsünüz... Ülke başta topraksız köylüler olmak üzere biraz daha fakirleşir... Daha anlamlı bir öneri, toprakların daha fazla bölünmesine neden olan Miras Hukuku’nu hızlıca değiştirmek olabilir... Bu, İngiltere’de 12. yüzyıldan beri var. Bizde ise hala yok... Devletçilik mi, akılcılık mı?
* * *
“Kürt Sorunu güvenlik sorunudur” diyorsanız, seksen yıldır tekrarlanan ve yaşamda karşılığı olmayan bir şeyi tekrarlıyorsunuz demektir... Yapacak bir şey yok. Ama ikincil olarak, sosyo-ekonomik boyuta da değiniyorsanız, onun da çaresi “devletçilik” değil...
Tarımı piyasaya açmaktır.
* * *
İktidar-muhalefet görüşmesi iyidir. Ama doğru teşhislere ulaşırsa daha da iyi olacak. Dersim Katliamı’ndan gelen bir parti Kürt Sorunu’nu hala güvenlik meselesi sanabilir... Ama sosyo-ekonomik yapı için, hiç olmazsa yanlış şeyler söylememek için, Tarım Bakanı
Mehdi Eker’e danışabilirler...
Tersi çok afakî oluyor...