Srebrenica katliamının 15. yıldönümündeki
anma törenleri için
Bosna yolundayız.
Uçakta konuklarla tek tek ilgilenen
Başbakan Tayyip Erdoğan’un locaste
marka gömleği dikkatimizi çekti. Takıldım: “Sayın başbakanım Etro
gömlek mi giyiyorsunuz?”
Malum, kasket altı
Etro gömlekle “
havuzlu villa” polemiği başlatan
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türk
siyasetine hediyesidir Etro... Sadece İtalyan markası olmaktan öte siyasetin kodlarına en önemli referanstır.
Başbakan hemen
mesajı aldı, gülerek,
cevap verdi: “Etro değil
yerli Lacoste... Ben yerli Lacoste takılıyorum.”
Nasıl yani diyecek oldum. “Bu çok önemli” deyip ekledi başbakan: “Tekrar ediyorum yerli Lacoste...
Bitlis malı. Orada üretilir doğru dışarıya gider.”
Fiyat farkı nasıl? Erdoğan, “Arasında çok
fiyat farkı vardır.”
Bu sözler
ucuz popülizmin cam damarına vuruştur.
Merdiven altı türbanlı işçileri hatırlatıp havuzlu villalarda oturmayacağınızı söylerseniz, kasketinizin altına geçirdiğiniz 500 liralık
ithal gömleği hatırlatırlar size.
Aynı şekilde, CHP Genel Sekreteri
Önder Sav’ın kızının
Bilkent Otel’deki, Mehmet Sevigen’in kızının
boğaz manzaralı Four Season’daki nikah törenleri sorarlar.
Toplumun üçte birinin kasket giydiği dönemdeki Karaoğlan’a özenenlerin toplumdaki değişimi fark etmeyip 1970’li yılların popülizmi üzerinden siyaset kurgusuna yönelmeleri ilginçtir.
Kılıçdaroğlu açısından belki şans belki talihsizlik,
referandum süreci, yeni siyaset projelerinin de
test edileceği bir dönem olacaktır.
Türkiye yol ayrımındadır. Bürokratik oligarşi mi
milli irade mi? Bu soruya cevap ararken derin devletin kodlarını çözme fırsatı da doğabilir. Aksi halde referandum sürecindeki MHP ve BDP ittifakını anlaşılır kılmak zordur.
Aynı şekilde solun da... Yabancı sosyal demokratlar bile şaşkın, CHP’yi anlamakta zorlanıyorlar.
Avrupa Parlamentosu sosyal demokratlar grubu başkan yardımcısı Hannes Swboda’nın CHP ve Kılıçdaroğlu’na “
Anayasa paketini
destekleyin çünkü sosyal politikalarda önemli değişikler içeriyor” demesi bundandır.
Hepimiz farkındayız, 12
Eylül’ün en ağır faturasını bu kesimler ödedi. Askeri cezaevlerinde en ağır işkenceye maruz bırakılan Türk milliyetçileri,
Kürtler ve solcuların
12 Eylül anayasasına sarılmaları beklenebilir mi?
Hazindir, işkence hatıraları mazide ağır bir yara olan kesimin temsilcileri,
iktidar düşmanlığı nedeniyle anayasa paketine karşı çıkabiliyor. İdeolojik
körlük, Türkiye’nin gelecek projesine
baskın olabiliyor.
İnanıyorum ki, ret cephesi kendi tabanlarına karşı çıkış gerekçelerini anlatmakta zorlanacaktır. Şimdiden Ülkücü tabandan, Kürt aydınlardan yükselen özgürlükçü çıkışlar kayda değerdir.
Tayyip Erdoğan veya
AK Parti için değil çocuklarımın geleceği için ben de referandumda “
evet” diyeceğim. Postal izlerini anayasadan silmeyi öngören böyle bir değişikliği hangi siyasi parti gerçekleştirse kayıtsız destek verirdim.
Tıpkı 1987’de olduğu gibi... Çok sevdiğim için fotoğrafını çalışma ofisine astığım Turgut Özal’la siyasi yasaklar konusunda ters düştüm.
Demirel, Ecevit,
Erbakan ve Türkeş’in siyasi yasaklarının oylandığı referandumda “
Temel hak ve özgürlükler referanduma sunulamaz” diyerek karşı çıktım, yasakların kaldırılması yönünde “evet” oyu kullandım.
Özgürlüklerin ideolojik körlüğe yenik düşürülmesine göz yummak, bu güzel ülkeye kötülüktür.
Ülkemi seviyorum, bu coğrafyada yaşayan herkesin daha aydınlık bir geleceği hak ettiğini düşünüyorum.