İRANLI Sakine Aştiyani 43 yaşında, iki çocuk annesi. Yasa dışı ilişkiden 99 kırbaç veya
sopa cezasına; ardından da zina suçundan ‘recm’ (taşlanma) cezasına çarptırılmıştı!
Büyük tepki çekti.
İngiliz Times gazetesinde,
İngiltere Dışişleri Bakanı
William Hague, ABD Eski
Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ve aktör Robert De Niro’nun da bulunduğu 80 kadar ünlü isim yayınladıkları bildiriyle bu cezanın kaldırılmasını istediler.
Times, Ahmet Davutoğlu’nun konuyla ilgili sözlerine de geniş yer vermişti.
Dün Londra’daki
İran Büyükelçisi, Aştiyani hakkındaki recm kararının uygulanmayacağını açıkladı.
Sevindirici bir gelişme; İran gibi ülkeler bile çağımızın değerlerinden ve reflekslerinden kendilerini tamamen soyutlayamıyorlar.
Birkaç tarih notu
Ben bu açıdan Türkiye’nin oynayabileceği role dikkat çekmek istiyorum. Fakat önce birkaç tarihi not...
Ünlü Fatih Kanunnamesi‘nde belirli
hırsızlık suçları için “el kesmeyeler” hükmü bulunduğu gibi, zina için de kişinin mali vaziyetine göre
para cezası öngörülmüştü.
Osmanlı tarihinde recm cezası sadece bir defa IV. Mehmet zamanında uygulandığı gibi,
İsrailli Osmanlı tarihi uzmanı Dror Ze Evi’ye göre, klasik dönemde cinsel suçlarda Osmanlı cezaları aynı dönemdeki Avrupa’ya göre nispeten daha yumuşaktı.
Hele Osmanlı’nın son yüz elli yılında halife-padişahların fermanıyla
modern Avrupa’dan ceza ve usul kanunları alınmıştı.
İslam Hukuku uzmanı Prof. Hayrettin
Karaman, ‘recm’in dinen zorunlu bir ceza olmadığını, devlet başkanı tarafından kaldırılabilecek “tâzir” türünde, yani tarihsel bir ceza olduğunu, Hz. Peygamber’in de en ufak bir şüphe halinde “had” denilen şer’i cezaların uygulanmamasını
tavsiye ettiğini, “afta hata, cezada hatadan iyidir” hadisiyle de affı
teşvik ettiğini belirtir.
Recm’in artık Ortadoğu’nun eski tarih kitaplarında kalması gerekiyor.
Eksen tartışması...
Abdullah Gül ve
Tayyip Erdoğan iktidar görevlerinin ilk döneminde İslam Konferansı toplantılarındaki konuşmalarında, İslam dünyasına “
demokrasi,
cinsiyet eşitliği,
insan hakları, pi
yasa ekonomisi” gibi konularda reform çağrısı yaparlardı.
Ahlaki ve teorik bakımdan doğru, siyaseten isabetli çağrılardı bunlar.
Yaklaşık son iki yıldır Gazze’deki
vahşet ve bu yüzden Türk-İsrail ilişkilerinde çıkan sorunlar ve ayrıca İran’la ilişkilerdeki gelişmeler, iktidarın reformist yüzünün geri planda kalmasına yol açtı.
Türkiye’yi ve iktidarı İran ve
Hamas çizgisinde göstermek isteyenler bu tabloya dört elle sarıldı.
“Eksen kayması” tartışmaları bu şekildeki bir
imaj üzerinden yapılıyor ve Türkiye’ye zarar veriyor.
Böyle bir ortamda Türkiye’nin ve iktidarın “reformist” yüzünün Batı’da tekrar görünür hale gelmesi her konuda elimizi güçlendirecektir.
İran’daki ‘recm’ kararı gibi İslam dünyasında, özellikle kadınlarla ilgili ağır insan hakları ihlalleri ortaya çıktığında bunların giderilmesi için Türkiye’nin açık girişimlerde bulunması ve toplantılarda yine reform çağrılarını ön plana çıkarması “eksen”in doğrusunu ortaya koymak bakımından da çok yararlı olacaktır.
NOT: Yıllık iznimin bir bölümünü kullanacağım; 20 Temmuz günü görüşmek üzere, izninizle...